Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

342 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
“Esir Şehir” serisinin ikinci kitabı olan “Esir Şehrin Mahpusları”, kahramanımız Kamil Bey’in hapishane yıllarını anlatıyor. Fonda, işgal altındaki İstanbul’da saray ve zengin çevresi işgalci devletlerle iyi -ve bol akçeli- ilişkiler kurmaya çalışır, Kuvayi Milliyeciler Anadolu’da “Sarı Paşa”nın ardında Yunanlılarla savaşırken, Kamil Bey ise halkı ile gerçek anlamda ilk kez -ve büyük bir hayretle- tanışıyor. Kemal Tahir’in halkı tanıma, anlama ve kelimelere dökerek aktarma gücü muazzam. Türk edebiyatının bu yönü ile en etkin kalemi hapishane anıları üzerinden sıradan halkı kana, cana bulayıp öyle bir anlatıyor ki, gözlerimiz ustalığından kamaşırken şaşkınlıktan da fal taşı gibi açılıyor. Zira aynı Kamil Bey gibi biz de acı ile farklı ediyoruz ki ne Kurtuluş mücadelesini doğru düzgün biliyoruz, ne de halkımızı tanıyoruz. Kamil Bey, okumuş yazmış ve bu sürede sıradan halktan ve belki de aile köklerinden uzaklaşmış aydın profilinin -bence biraz naif de olsa- güzel bir örneği sayılabilir. Yurtdışında okumuş, bir çok yabancı dil bilen -hatta ülkesinde bile yabancı dilde konuşmayı prestij sayan-, hizmetlileri hariç sıradan halkla hiç ilişkisi olmamış bir paşa çocuğu o. İyi eğitimli, dünya meseleleri hakkında bilgili, güzel sanatlardan anlayan, sosyetik ortamlarda nasıl davranılması gerektiğini iyi bilen, son derece efendi ve kibar biri. Ama aynı zamanda kendi servetini korumayı ya da memurluk harici bir iş yapıp hayatını kazanabilmeyi dahi beceremeyen bir şaşkın. Görünüşü karizmatik, kendi aciz bu Osmanlı aydınını Kemal Tahir -kendi hayatı ile paralellikler kurduğundan da olsa gerek- çok güzel betimliyor. Serinin bu ikinci romanı tümüyle Kamil Bey’in hapishane yaşamını anlatıyor. Romanın ilk kısmında bir yanlış anlaşılma sonucu sıradan halkın bulunduğu koğuşa düşen kahramanımızın şaşkınlığını izliyoruz. İstanbul’un namlı hırsızları, kabadayıları, pezevenkleri, muskacı soytarı hocaları arasında geçirdiği birkaç günde, bence bu koca adam ilk kez hayatı tanıyor, ilk kez büyüyor. Bir adet sigara çalmamak için kendi iradesi ile mücadele ederken, para içinde yüzerken erdemli, namuslu olmakla övünmenin saçmalığını şaşkınlıkla anlıyor örneğin. Hayatında yoksul insan tanımamış Kamil Bey, yoksulluğun acınası çaresizliğini de, yoksulun başka yoksullara olan inanılmaz vahşi zulmünü de anlamaya çalışıyor. “Eğitimsiz bırakılmışlar” diyor, “esrara alışmışlar” diyor, rüşvete batmış idareyi suçluyor. Ama bence bir yandan -aynı satırları okuyan benim gibi- varoluşun o dipsiz karanlığını da sorguluyor. Diğer arkadaşından bir lokma fazla yiyebilmek uğruna vahşileşen insanoğlu “kölenin istediği özgürlüğüne kavuşmak değil, kendi kölesinin efendisi olmaktır.” diyen Nietzsche’yi nasıl da doğruluyor! Romanın ikinci yarısında Kamil Bey kendi gibi Kuvayi Milliyecilerle bir araya gelince, biz de cephede yaşananları daha iyi öğreniyoruz. Saray erkanının yanı sıra İstanbul burjuvazisinin işgalci devletlere yalakalıklarını, fırsattan istifade ceplerini doldurmalarını, bir de bunlar yetmemiş gibi “Kemal Paşa” kazanamasın diye basın üzerinde kurdukları baskıyı görünce midemiz bulanıyor. -Ali Kemal, Kuvayi Milliye’ye baş kaldırıp Yunanlılar tarafına geçen Çerkez Ethem’i bile göklere çıkarıyor örneğin-. Cephedeki askerin ilacı, tayını, üniforması üzerinden dönen rüşvet çarkları o kadar iğrenç ki, cephede savaşan o kurucu ekibin neleri aşıp bizleri bugünlere getirdiğini, kimlerle ne kadar zor şartlarda mücadele ettiğini -sanki yaşıyormuşçasına- anlıyoruz. Ülkesinin tarihini öğrenmek, hamasi nutuklara kanmadan kendi gerçeğini bulmak isteyen herkese, özellikle de genç kuşağa, bu seriyi okumalarını bu yüzden tavsiye ederim. Romanda Kemal Paşa’nın Yunanlılara savaş açmasından hiç memnun olmayan, para kazanabildiği ve varlığını koruyabildiği müddetçe ülkeyi kimin, nasıl yönettiği ile hiç ilgilenmeyen şımarık burjuvaziyi Kamil Bey’in eşinin amcası aracılığıyla tanıtıyor Kemal Tahir bize. Basındaki ayağını Ali Kemal’in çektiği bu tayfa, Mustafa Kemal Paşa’nın, birlikte ticaret yaptıkları işgalci devletleri kızdırmasından korkup Kuvayi Milliyeciler üzerinde öyle bir baskı kuruyorlar ki, zararları neredeyse işgalci devletlerden fazla oluyor. Hamit döneminden kalma jurnalcilik ve işkence son sürat devam ederken, mahkemeler de vatanı kurtaranları azılı hırsızlardan “daha tehlikeli” ilan edebilmek için yarışıyorlar. Cumhuriyetin nasıl bir ortamda, ne zorluklarla kurulduğunu izlerken bu son kısmın 100 yıl sonra bile hala değişmemiş olmasından dolayı büyük acı duyuyor insan. Biz düşünceyi en tehlikeli suç saymaya devam ettikçe o cesur gençlerin bir daha hiç yetişemeyeceğini bilmekten doğan bir üzüntü de diyebiliriz buna. Ama neler neler aşılmış, bunlar da aşılır elbet. Enseyi karartmayalım.
Esir Şehrin Mahpusu
Esir Şehrin MahpusuKemal Tahir · İthaki Yayınları · 20203,671 okunma
··
2.355 görüntüleme
Ersin özkan okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık.. sizin ve diğer bir kaç arkadaşın eleştirilerini okuyunca 1k ya naçizane önerim bizim yaptığımız eleştiriler için olsa olsa yorumcuk seçeneği aktif edilebilir...
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, beğenmenize sevindim. Her inceleme kıymetli benim için; yorum da olsa yorumcuk da, yeter ki üzerinde düşünülmüş, emek harcanmış olsun. 👍
Ebru Ince okurunun profil resmi
İnci gibi inceleme 👍ellerin dert görmesin:) okumayan zarardadır benden demesi .
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
Ebru Ince
Ebru Ince
Etkinlik vesile oldu, ne de güzel oldu. Ellerin dert görmesin senin de 👏
Bu yorum görüntülenemiyor
ilkem okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş kitabı baştan yaşattınız
AkilliBidik okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, beğenmenize sevindim😃
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.