Yakın zamanda dipsiz kuyu Twitter’da ‘Me on Netflix’ yorumuyla bir görsel ön plana çıktı. Bir kaç ısırık alınmış elmalar kanepenin bir köşesinde beklerken, bir iki yaşlarında bir bebek elinde dişlenmiş başka bir elmayla etrafı izliyor. Yorumlar da “Bay Doğru’yu ararken ben”, “Udemy’de ben”, “ Hobilerim ve ben” minvalinde ilerliyor. Tiamat’a yapılan bazı yorumları görünce de aklıma istemsizce bu geldi. Ya da sıkı betimlerle dolu bir başlangıcı olan, konuya vakıf olmak için 100 küsür sayfa ilerlemek gereken, bu hikayedeki gibi terimler içinde yüzen kitapları yarım bırakıp kolay olana kaçan, bırakmasa da aşırı eleştirenleri düşününce…
T1AMAT hikayedeki mekana ev sahipliği yapan, Devlet-i Aliye armalı bir tahtelbahirin telsiz çağrı kodu. Kumandanı, eğitimli zabitleri, telsizcisi, aşçısı ve tüm diğer çalışanlarıyla tipik İhsan Oktay Anar karakterlerini barındıran Osmanlı denizaltısı bir destroyeri batırıyor ve mürettebat, ganimet toplamak için, eşlik eden şilebe çıkarak sağlamca çivilenmiş bir sanduka buluyor. Olaylar böylece başlıyor. Sonuna kadar korku, heyecan, merak ile yüksek tempoda sürüyor. Zaten kısacık da bir kitap.
Düşük puanlamaların sebebi ise genelde terminoloji, okuma boyunca sürekli mücadele içinde olduğumuz denizcilik terimleri ve teknik detaylar: periskop umkları, vardasilolar, kiriştin valfleri ve dahi açılıp kapanan bilimum valfler. Ama benim kanaatimce bir telefon ve bir tutam hayal gücü yardımıyla film izliyor havasına girmek işten bile değil. Anar’ın gözde bahsi bilme/inanma örnekleri yine aralara bolca serpiştirilmiş. Üslubu, büyülü cümleleri, ironisi aynı. “Dünyada herkes on beş dakikalığına zengin olur demişlerdi, sıramızı savdık” ile Andy Warhol’un sözüne, “Su altında en fazla 2 saat 20 dakika kalabiliriz. Tütün içilmezse 3 saat.” ile Dumlupınar Denizaltısı’na selam göndermiş.
Hayranlarını üzmeyen, çizgisini koruyan İhsan Oktay Anar’ın Tiamat’ı benim için güzel bir özlem giderme oldu. Son söz kitaptan gelsin. “Acaba hepimiz hayal mi gördük? Cümleten çıldırdık mı? Altını demirle mi karıştırdık, meleği ifritle, Tanrı'yı şeytanla? Işığa gidelim derken karanlığa mı daldık? Cennet yerine cehennemi mi seçtik?”