Sorumluluk ve vicdan arasında verdiği savaştı bu.
Ülkesi saydığı savaş alanı mı , güzel doğasıyla portreleriyle çizdiği İsviçre mi ona cazip geliyordu?
Ne yapmalıydı? Karısının direnişiyle kendini güçlü hissedebilir miydi? İçindeki mecburiyete boyun eğecek miydi?
Savaş yanlısı olmak onun kaderi miydi?
Hayır , insan özgürdü. İçindeki savaşı kazanmalıydı. Huzur bu idi.
Geride bıraktıklarımızla hayatın önemini daha iyi kavrarız.
Seven, sevilenler, yazı yazdığımız masa , su içtiğimiz bardak , izlediğimiz çimen ve gök dahil her şey bize yaşamın varlığını gösterir şiddetle.
Yaşamı istemek ve yaşamak bizim elimizdeyse şayet , bunu yapmalıyız.
O hengamenin içinde ben de var oldum. O acı mecburiyete ben de dahil olup ikilemde kaldım kimi zaman. Akıcı ve gerçekçi bir roman bu.
İyi okumalar