Gönderi

Düşman devletler, Osmanlı devlet ve ülkesine karşı maddi ve manevi saldırıya geçmişler. Onu yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişler. Padişah ve Halife olan kişi, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükûmeti de aynı durumda. Farkında olmadığı hâlde, başsız kalmış olan millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte. Felaketlerin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulunduktan çevreye ve alabildikleri etkilere göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları önlemlere başvurmakta... Ordu, ismi var kendisi yok bir durumda. Komutanlar ve subaylar, I. Dünya Savaşının bunca çile ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmış olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumu kenarında zihinleri bir kurtuluş çaresi aramakla meşgul... Burada pek önemli olan bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım: Millet ve ordu, Padişah ve Halifenin hainliğinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek bağları dolayısıyla da içtenlikle boyun eğmekte. Millet ve ordu bir yandan kurtuluş çaresi düşünürken bir yandan da yüzyıllardır devam eden bu alışkanlık kendinden önce, yüce hilafet ve saltanat makamının kurtarılmasını ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve Padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama kabiliyetinde değil... Bu inanca aykırı bir düşünce ileri süreceklerin vay hâline! Derhâl dinsiz, vatansız, hain ve istenmeyen kişi olur...
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.