Hudûs hakikati kâinatı istila etmiş. Çoğunu göz görüyor, diğer kısmını akıl görüyor. Çünkü gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle bir âlem vefat eder ki her birisinin hadsiz efradı bulunan ve her biri zîhayat bir kâinat hükmünde olan yüz bin nevi nebatat ve küçücük hayvanat, o âlem ile beraber vefat ederler. Fakat o kadar intizam ile bir vefattır ki haşir ve neşirlerine medar olan ve rahmet ve hikmetin mu'cizeleri, kudret ve ilmin hârikaları bulunan çekirdekleri ve tohumları ve yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp defter-i a'mallerini ve gördükleri vazifelerin programlarını onların ellerine vererek Hafîz-i Zülcelal'in himayesi altında, hikmetine emanet eder; sonra vefat ederler.
Ve bahar mevsiminde, haşr-i a'zamın yüz bin misali ve numune ve delilleri hükmünde olarak o vefat eden ağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve diriliyorlar. Ve bir kısmının dahi kendi yerlerinde emsalleri ve aynen onlara benzeyenleri icad ve ihya olunuyor. Ve geçen baharın mevcudatı, işledikleri amellerin ve vazifelerin sahifelerini ilanat gibi neşredip وَاِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ (Amel defterleri açıldığında... Tekvir 10) âyetinin bir misalini gösteriyorlar.
Hudûs: sonradan meydana gelme