Gönderi

Venedik’in bir müzeye dönüşmesi Venedik’i oluşturan adalar topluluğu Adriyatik Denizi’nin en kuzeyinde yer alır. Ortaçağ’da Venedik, yeni yeni gelişmeye başlamış siyasal katılımcılığın desteklediği bir dizi kapsayıcı ekonomik kurumla, muhtemelen dünyanın en zengin yeriydi. Bağımsızlığını MS 810’da elde etti; sonradan bunun şanslı bir tarih olduğu ortaya çıkacaktı. Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle yaşadığı gerilemeden mustarip Avrupa ekonomisi toparlanıyordu ve Charlemagne gibi krallar yeniden etkili siyasal merkezi güçler oluşturuyordu. Bu durum istikrara, daha fazla güvenliğe ve ticaretin genişlemesine yol açtı ki, Venedik bundan istifade edebilecek benzersiz bir konuma sahipti. Akdeniz’in tam ortasında bulunan bir denizciler ülkesiydi. Doğu’dan baharatlar, Bizans malları ve köleler geliyordu. Venedik zenginleşti. 1050’ye gelindiğinde Venedik en az 100 yıldır ekonomik bir genişleme içindeydi ve 45 bin kişilik bir nüfusa sahipti. Bu, yüzde 50’lik bir artışla 1200’de 70 bine ulaştı. 1330’da nüfus bir yüzde 50 daha arttı ve 110 bine ulaştı; Venedik artık Paris kadar büyüktü ve muhtemelen Londra’nın üç katı boyutlarındaydı. Venedik’in ekonomik genişlemesinin temel dayanaklarından biri ekonomik kurumları çok daha kapsayıcı hale getiren, sözleşmelerle ilgili bir dizi yenilikti. En ünlüsü, anonim şirketin iptidai bir biçimi olan ve yalnızca tek bir ticari misyon için kurulan commenda idi. Bir commenda iki ortaktan oluşuyordu; Venedik’te kalan bir “sabit” ortaktan ve bir de seyahat edenden. Sabit ortak girişime sermaye koyar, seyahat edense kargoya eşlik ederdi. Genellikle sermayenin aslan payını koyan sabit ortak olurdu. Böylece, servet sahibi olmayan genç girişimciler tacirlerle seyahat ederek ticarete atılabilirlerdi. Bu dikey sosyal hareketlilik için önemli bir kanaldı. Yolculuk esnasında meydana gelen her türlü zarar ortakların koyduğu sermayeye göre bölüşülüyordu. Yolculuk para kazandırırsa kâr hesabı iki tip commenda sözleşmesine göre yapılıyordu. Eğer commenda tek taraflıysa, tüm sermayeyi sabit ortak koyuyor ve kârın yüzde 75’ini alıyordu. Eğer iki taraflıysa, sabit ortak sermayenin yüzde 67’sini koyuyor ve kârın yüzde 50’sini alıyordu. Resmi belgeler incelendiğinde commenda’nın dikey sosyal hareketlilik için ne denli güçlü bir dayanak oluşturduğu görülebilir: Bu belgeler, önceden Venedik elitine dahil olmayan yeni isimlerle doludur. MS 960, 971 ve 982’ye ait resmi belgelerde yer alan yeni isimlerin kayıtlı tüm isimlere oranları sırasıyla yüzde 69, yüzde 81 ve yüzde 65’tir.Ekonomik kapsayıcılık ve ticaret yoluyla yeni ailelerin yükselişi siyasal sistemi daha da açık olmaya itti. Venedik’i yöneten doç, Genel Meclis tarafından ömür boyu görevde kalması için seçiliyordu. Genel Meclis her kesimden yurttaşlar tarafından oluşturulsa da pratikte güçlü ailelerin oluşturduğu çekirdek bir grubun kontrolündeydi. Doç çok güçlü olsa da, siyasal kurumlardaki değişikliklerle zamanla gücü yavaş yavaş azaldı. 1032’den sonra doç yeni oluşturulan ve işi doçun mutlak güce ulaşmasını engellemek olan bir Dükalık Konseyi’yle birlikte seçildi. Bu konseyin sınırlama getirdiği ilk başkan Domenico Flabianico daha önce önemli bir makam işgal etmemiş bir aileden gelen varlıklı bir ipek taciriydi. Bu kurumsal değişimi Venedik’in ticaret ve deniz gücündeki muazzam genişleme izledi. Venedik 1082’de Konstantinopol’de kapsamlı ticaret imtiyazları elde etti ve şehirde bir Venedik Mahallesi (Venetian Quarter) kuruldu. Kısa süre içinde bu bölgeye 10 bin Venedikli yerleşti. İşte burada kapsamlı ekonomik ve siyasal kurumların birbiriyle koordinasyon içinde çalışmaya başladığını görüyoruz. Venedik’in siyasal değişim için daha fazla baskı oluşturan ekonomik gelişimi, doçun 1071’de öldürülmesini izleyen siyasal ve ekonomik değişimlerin ardından patlama yaptı. İlk önemli yenilik, kurulduğu tarihten itibaren siyasal gücün en önemli kaynağını oluşturacak bir Büyük Konsey’in kurulmasıydı. Konsey hâkimler gibi Venedik devletinin makam sahiplerinden oluşuyordu ve aristokratların hâkimiyetindeydi. Bu makam sahiplerinin yanı sıra dört üyesi konsey tarafından kurayla seçilen bir aday komitesi meclise her yıl 100 yeni aday üye sunuyordu. Konsey bilahare çeşitli yasama ve yürütme faaliyetleri olan iki alt konseyin, Senato ve Kırklar Meclisi’nin üyelerini seçiyordu. Ayrıca üye sayısı ikiden altıya çıkan Dükalık Konseyi’ni de Büyük Konsey seçiyordu. İkinci yenilik Büyük Konsey’in kurayla seçtiği, doçu aday gösterecek bir başka konseyin oluşturulmasıydı. Seçimin Genel Meclis tarafından onaylaması gerekse de, yalnızca tek aday gösterildiği için pratikte doçun seçimini konseye kalmış oluyordu. Üçüncü yenilik yeni bir doçun dükalık gücüne sınır getiren bir yeminle göreve başlamasıydı. Zamanla bu sınırlamalar sürekli arttı ve sonraki doçlar magistrate’lere itaat etmek zorunda kaldılar ve ardından tüm kararlarında Dükalık Konseyi’nin onayını aldılar. Dükalık Konseyi ayrıca doçun Büyük Meclis’in tüm kararlarına riayet etmesini güvence altına alma rolünü de üstlendi. Bu siyasal reformlar bir dizi daha ileri kurumsal yeniliğe yol açtı: Hukuk alanında bağımsız magistrate’lerin oluşturulması, mahkemeler, bir temyiz mahkemesi ve yeni özel sözleşme ve iflas kanunu. Bu yeni Venedik ekonomik kurumları yeni yasal iş biçimlerinin ve yeni sözleşme tiplerinin doğmasına olanak tanıdı. Hızlı bir finansal yenilik söz konusuydu; modern bankacılığın Venedik’in bu zamanlarında başladığını görüyoruz. Venedik’in tamamen kapsayıcı kurumlara doğru ilerlemesini sağlayan dinamik durdurulamazmış gibi görünüyordu. Fakat tüm bu olanlar bir gerilim de yaratıyordu. Venedik’in kapsayıcı kurumlarının desteklediği ekonomik büyümeye yaratıcı yıkım eşlik ediyordu.Commenda ya da buna benzer başka ekonomik kurumlar sayesinde zengin olan genç girişimcilerin oluşturduğu her yeni dalga, eski grubun kâr oranını ve ekonomik başarısını azaltma eğilimindeydi. Ve yalnızca kârı düşürmekle kalmıyorlar, aynı zamanda siyasal güçlerine de meydan okuyorlardı. Bu nedenle Büyük Meclis’te oturan mevcut elit için daima cezbedici bir seçenek söz konusuydu; bedel ödemeyecek olsalar sistemi bu yeni insanlara kapatırlardı. Başlangıçta Büyük Meclis’in üyeleri bir yıllığına seçiliyorlardı. Daha önce gördüğümüz gibi, yıl sonunda rasgele seçilen dört seçmen gelecek yıl için 100 aday üye belirliyordu ve bunlar da otomatik olarak seçiliyordu. 3 Ekim 1286’da Büyük Meclis’e bir teklif sunuldu ve kurallarda değişiklik yapılması istendi. Böylece adaylıkların elit kesimden zengin ailelerin sıkı kontrolü altındaki Kırklar Meclisi’nin çoğunluğunun onayını alması zorunlu hale getirilecekti. Bu sayede elit önceden sahip olmadığı bir şeye, meclise sunulan adaylıkları veto etme gücüne kavuşacaktı. Teklif reddedildi. 5 Ekim 1286’da başka bir teklif sunuldu; bu defa kabul edildi. Bu tarihten itibaren babası ya da büyükbabası mecliste hizmet vermiş olanlar otomatik olarak kabul edilecekti. Diğer hallerde Dükalık Meclisi’nin onayı gerekecekti. 17 Ekim’de, Büyük Meclis’e yapılacak atamaların Kırklar Meclisi, doç ve Dükalık Meclisi tarafından onaylanmasını şart koşan başka bir değişiklik daha kabul edildi. 1286’daki tartışmalar ve yasal değişiklikler Venedik’in La Serrata’sının (“Kapanma”) habercisiydi. Şubat 1297’de alınan karara göre, geçen dört yılda Büyük Meclis üyeliği yaptıysanız otomatik olarak aday gösterilecek ve kabul edilecektiniz. Yeni adaylıklar artık Kırklar Meclisi’nden onay almak zorundaydı fakat bunun için sadece 12 oy yeterliydi. 11 Eylül 1298’den sonra mevcut üyelerin ve ailelerinin artık onaya ihtiyacı yoktu. Büyük Meclis dışardakiler için artık fiilen mühürlenmişti ve ilk görevliler kalıtıma dayalı bir aristokrasiye dönüşmüşlerdi. Bunun üstündeki mühür ise 1315’te Venedik soylularının resmi sicili olan Libro d’Oroya da “Altın Kitap”la geldi.Bu yeni filizlenen soyluluğun dışındakiler güçlerinin mücadele etmeden ellerinden kayıp gitmesine izin vermediler. Venedik’te siyasal gerilimler 1297 ile 1315 arasında durmadan arttı. Büyük Meclis buna kendini kısmen büyüterek karşılık verdi. Sesi en çok çıkan muhalifleri kendi yanlarına çekmek için üye sayısını 450’den 1500’e çıkardılar. Bu genişleme, uygulanan baskıyla tamamlandı. 1310’da ilk kez bir polis gücü oluşturuldu ve şüphesiz yeni siyasal düzeni sağlamlaştırmanın bir yolu olan ülke içindeki baskı giderek büyüdü. Siyasal bir Serrata’yı hayata geçiren Büyük Meclis daha sonra bir ekonomik Serrata’yı uygulamaya koyuldu. Sömürücü siyasal kurumlara geçtikten sonra şimdi de sömürücü ekonomik kurumlara yönelmişlerdi. En önemlisi, Venedik’i zenginleştiren en büyük yeniliklerden biri olan commenda sözleşmelerini yasaklamışlardı. Fakat bu bir sürpriz olmamalıydı; commenda yeni tüccarlara fayda sağlıyordu oysa şimdi yerleşik elit onları ekarte etmeye çalışıyordu. Bu daha sömürücü kurumlara doğru atılmış bir adımdı sadece. Bir diğer adımsa Venedik devletinin 1314’ten başlayarak ticaretin yönetimini ele alması ve onu ulusallaştırmasıydı. Ticaretle uğraşmaları için devlete ait kadırgalar örgütlediler ve 1324’ten itibaren ticaretle uğraşmak isteyenlerden yüksek vergiler almaya başladılar. Uzun mesafeli ticaret soylulara mahsus bir alan haline geldi. Bu, Venedik’in refahı için sonun başlangıcıydı. Başlıca iş sahalarının gittikçe daralan elitin tekeline geçmesiyle gerileme başlamıştı. Venedik dünyanın ilk kapsayıcı toplumu olmanın eşiğine gelmiş gibi görünüyordu; fakat bir darbeye yenik düştü. Siyasal ve ekonomik kurumlar daha sömürücü hale dönüştü ve Venedik ekonomik bir gerileme yaşamaya başladı. 1500’e gelindiğinde nüfus 100 bin kişiye düşmüştü. 1650-1800 yılları arasında Avrupa nüfusu hızla artarken Venedik’inki azaldı. Bugün Venedik’in tüm ekonomisi, biraz balıkçılığın dışında, turizmden ibaret. Venedikliler ticaret yollarına ve ekonomik kurumlara öncülük etmek yerine pizza ve dondurma yapıp yabancı kafileler için renkli camlar üflüyorlar. Turistler Palazzo Ducaleve Venedik Akdeniz’in hâkimiyken Bizans’tan yağmalanan San Marko Bazilikası’nın atları gibi, Venedik’in Serrata öncesi harikalarını görmeye geliyorlar. Bir zamanların ekonomi merkezi olan Venedik, artık bir müze.
·
110 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.