Gönderi

Batı ya da doğu dünyasının klasik dönem dini veya edebi literatüründe insanların daha mutlu yaşamalarına yönelik öğütlere sık sık rastlanmakta. Ancak klasik Türk edebiyatında nasihatname başlığı altında değerlendirilebilecek bu eserlerde, kazanç sağlamaktan çok, tanrısal düzene uyum sağlamak, toplumsal ahlak ve edebe yönelik öğütlerin daha fazla olduğu görülür. Bugünkü anlamda kişisel eğitim 1800 lerde batı dünyasında “self-help“ başlığı altında, bir yanlışı kanuni yollarla ve kişinin kendi insiyatifini kullanarak çözebilmesi hakkı olarak tanımlanmıştır. İlk kişisel gelişim kitabı Samuel Smiles yazdı self-Help 1859’da basılmış. Kitabın ilk cümlesi: “Sema kendilerine yardım edenlere yardım eder“ şeklinde. Bu, aslında Benjamin Franklin’in Poor Richard’s Almanac adlı kitabındaki “Tanrı kendilerine yardım edenlere yardım eder” cümlesinin bir çeşitlemesi. 20. yüzyıla gelindiğinde Dale Carnegie’in dost kazanma ve insanları etkileme sanatı adlı kişisel gelişim kitabının büyük başarısı, benzer türde yeni kitapların yazılmasını teşvik etmiş. Daha önceleri “kişisel gelişim” adı altında olmasa da kişilerin düşünceleri ile yaşamlarını etkili olduğuna dair fikirler ortaya atılmış. Örneğin 1902’de James Allen tarafından As a Man Thinketh Adlı kitapta “kişi tam olarak ne düşünüyorsa odur, karakteri tüm düşüncelerin toplamından ibarettir” denilmekte. Napoleon Hill’in Think and Grow Rich adlı kitabında, tekrarlanan olumlu düşüncelerin “sonsuz zeka “yı tahrik ederek mutluluğu ve zenginliği çekeceği iddia edilmiştir. 20. yüzyılın son çeyreğinde kişisel gelişim kendi üzerine düşünme ile inşa edilen Postmodern Öznellik ile ilişkilendirilmiş, öznelliğin krizi satışı gittikçe artan kişisel gelişim kitapları ile kendini ortaya koyduğu öne sürdürmüş. Bazı toplum bilim kuramcıları kişisel gelişimdeki kişilerin benlikleriyle böylesi bir uğraşın toplumsal kontrol araçlarından biri olarak ve politik huzursuzluğu önlemeye dönük kullanıldığı iddia etmekteymiş. Ablacığım, senin çalıştığın piskoloji alanı hasta olan, ruhsal problemleri olan insanların tedavisi için şart, ama kişisel gelişim ise hasta olmayan, yani eksiye düşmemiş insanların artı değerlerini arttırmak için var. Yani daha özgüvenli, başarılı, empatik, pozitif olabilmek için kendilerini geliştirdikleri bir alan aslında. Haklısın tedavi etmez, ama değişim için yol gösterir. Sen batı felsefesi ile okudun ve batıda akıl öndedir, duyguya yer yoktur; ama doğudan gelen manevi söylemleri, semavi öğretileri yok sayamazsın. Artık dünya ikisini de bir arada yaşamayı öğrenmek zorunda. Yani akla maneviyat eklenince değer bulacak. Yoksa duygudan ve maneviyattan uzak akıl insanı duygusal güdük kalacak, ilimden ve akıldan uzak kalmış doğu insanı ise Yobaz olacak. Bak günümüzün en büyük problem bu değil mi? Neden mevlana bu kadar popüler oldu? Neden insanlar artık hem Mevlana’dan hem de Aristotales’ten sözleri bir arada paylaşabiliyor? Budur gerçek olan; yoksa batı ilmin, doğuda duygunun sahibiymiş gibi davrandıkça, öteki kavramı çoğalacak, ikisi de birbirinden korkmadan yaşayabilmeyi Öğrenmeli. İnsanın aklıyla dünyayı yorumlar, bu bir beceridir. Yani yaşadığın, içinde ve dışında olan her şeyi akıl yoluyla yorumlarsın. Ama duygu ve manevi iklimlere bakarsan, onlar bilinmeyen bir alandan beslenir. Gerçek dünyadan beslenmez, benim meleklerimin olduğu, renkli Toplarımın geldiği, ilahi kaynaktan beslenir. Ben ne düşünüyorum biliyor musun? Allah her insana ruh verirken, kaynağı kendisi olduğu için duygusal anlamda zengin yaratmış, ama bu boyutu sağlıklı yaşayabilmemiz için oku, yani aklını kullan demiş. Baksana okumayanlara, hepsi Yobaz ve sert değil mi? Çünkü okuma ve akıl olmazsa, diğer boyutu taşımak zor gelir insana, dayanamaz. Akıl boyutundakilerde duygudan beslenmesi, kendini tanrı ilan eder. Aklını kullanmak istemeyen, okumayı dert edinmemiş insanlara bakıyorum da ne kadar tembeller. Bir güce inanıp her şeyi ondan beklemek kolaylarına geliyor, iradelerini zincirlemiş, korkudan hapsetmişler kendilerini. Avrupa insanı sanatı, görseli, heykele çok önem vermiş, sürekli kurdukları şeyler bunlar. Doğu insanı bunları yasak saymış, şiir, şarkı ve söylemleri almış. Birinde dil, diğerinde göz hakim. Şarkıları, şiirleri ve nağmeleri ilahi boyuttan geliyor, bir kalıba koymadıkları için kalpten kalbe akıyor. Batı ise her şeyi somuta hapsetmiş, her şeyi resimlemiş ve heykelini yapmış, hepsini koruyup ilme dökmüş. Bu yüzden biz de binalar değişir, yıkılır; yollar değişir, yapılır ama şarkılar, şiirler, aşklar değişmez. Batıdaysa binalar değişmez, yollar aynı kalır, heykeller korunur, resimler saklanır. Orada sadece akıl yenilenir, yorum zenginleşir. Biz değilse duygu yoğunlaşır. İki taraf yüzyıllardır gizli düşman olmuş birbirine, ama zamanla gizli gizli çalmışlar Birbirlerinde olmayanları. Bak bizim ülkemize, bir çok yerde Fransız sokagi, İspanya binaları, İtalya kafeleri, Avrupa mozayiği artmaya başladı. Bak batıya, mevlana söylemleri, manevi İklimler, değerler eğitimi artmaya başladı. İki kardeştik aslında, ama doğar doğmaz ayrılmış. Uzak diyarlarda Hasret çekmiş; Adem’den, Havva’dan gelse de başka topraklarda büyümüş iki kardeştik. Belki önceleri düşmandık, ama zamanla birbirimizi merak etmeye başladık. Şimdiki savaşlara aldanma sen, onların nedeni hala geçmiş bilinçaltı nedenleri, yaşlanmış zihniyetlerin kalıntıları. Gün gelecek tüm sınırlar ve söylemler kalkacak. Bir gün kendimizi bir heykelin altında dua ederken bulacağız, heykeli gölge Edip Allaha secde edeceğiz. Bir gün Avrupalının dilinden Mesnevi’yi, Kur’an ayetlerini duyacağız; kılığına, dövmelerine bakmadan. Yan yana gidip geleceğiz birbirimize. Kurtulunca korku Mağaralarımızdan, o zaman dilimizde olan şu söylem kalben ve akıl yoluyla samimiyete ulaşacak: yaratılanı severim, yaradandan ötürü.
·
349 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.