Gönderi

Abdüsselâm Bey'in konağı Meşrutiyet'in ilânına kadar bu şekilde devam etti. Bu konağın kalabalığı ve masrafı hakkında bir fikir verebilmek için semtin iki bakkal, bir şekerci ve bir kasabının hemen hemen bu konakla geçindiğini söylemek yeter. Aristidi Efendi'nin eczanesinin belli başlı hasılâtı da bu konaktandı. Hürriyetin ilânından sonra, ayrı ayrı planlarda bir benzeri olduğu imparatorluk gibi, konak da yavaş yavaş dağıldı. İlk önce Bosna-Hersek, Bulgaristan, Şarkî Rumeli ve Şimalî Afrika arazisi ile beraber birader beylerle hemşire hanımlar ayrıldılar, sonra Balkan Harbi sıralarında küçük beylerin ve gelin hanımların bir kısmı evden çıktı. Sonuna doğru hemen hemen yalnız Ferhat Bey'le -kardeşinin damadı- kendi çocuklarının bir kısmı kaldı. Ferhat Bey sonuna kadar Abdüsselâm Bey'le beraber yaşadı. Onlar sabah akşam kendilerini Şûra-yı Devlet'e götürüp getiren lastik tekerlekli arabanın siyah, yağız, Macar ve İngiliz kırması atları gibi birbirlerine alışıktılar. Son zamanlarda bu iki adamın birbiriyle konuşması sadece Ferhat Bey'in Abdülhamit'e, haftada bir, konak ahvaline dair verdiği jurnallar üzerine idi. Ferhat Bey'in mahcubiyetten yüzü kızara kızara anlattığı bu hatıralar sayesinde Abdüsselâm Bey, eski konağının iç yüzünü her gün yeni bir tarafından öğreniyor, nispeten daha genç ve dinç yaşta, zengin, talihin alabildiğine yüzüne güldüğü, etrafında tam istediği cinsten cıvıl cıvıl, üst üste, Babil Kulesi kadar karışık, her dilden ve her kafada; fakat insan yakınlığının sıcaklığı ile dolu bir hayatın kaynaştığı o günleri âdeta yeniden yaşıyordu. Fakat hemen her akşam gözlerimin önünde tekrarlanan bu canlandırma ve geçmişi yeni baştan yaşamada aksayan bir taraf vardı. Ferhat Bey'i dinlerken Abdüsselâm Bey'in gözlerini bulandıran mazi hasretine, garip, âdeta muzipçe bir parıltı, dudaklarının kenarında insan zaaflarıyla alay eden anlaşılmaz bir gülümseme karışırdı, ve bu hal Ferhat Bey'i hikâyelerinde büsbütün şaşırtır, bir kat daha mahcup ederdi. Bir gün eski Şûra-yı Devlet azası sırrını bana açtı: - Biçare damat bey, hakikaten bu işten fazla mahcup ve mustarip... Farkında değil ki, ben de her hafta kendisi için bir jurnal veriyordum...
Sayfa 40 - Birinci Bölüm, Büyük Ümitler, VIKitabı okudu
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.