Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Aynı Her Şey, Herkes
Biri oturur bir kitap yazar, biri onu beğenir film yapar, biri o filmden etkilenip bir şarkı yapar, biri o şarkıyı alır bir şiire gömer, biri o şiiri beğenir âşık olur, aşk büyür, yağmur olur, orman olur, ayrılık olur, mezar taşı olur. O mezar taşından kocaman bir hikaye çıkar, kitap olur, hayat böyle dönüp durur. 46 kromozom var, sayılamayacak çok olasılık, sayılamayacak kadar çok insan. Bu sayılamayacak kadar çok insanın sayılamayacak kadar çok seçenekleri, sayılamayacak kadar çok öyküleri var. Bu sayılamayacak kadar çok öyküler her gün çeşitli formatlarda çıkıyor karşımıza ve biz onları rutinimize sokuyoruz bir şekilde. Kaç kere yaşayacaksak yaşayalım , önceki ya da sonraki hayatlarımızda kim olursak olalım şu anki ömrümüzün bir noktasında öğreniyoruz hayatın kendini tekrar ettiğini. Bizim hayatımız değil tüm hayatlar tekrar ediyor birbirini. Sanki tembel bir tanrının eline düşmüşüz bir iki satır değiştirip (o da en iyi ihtimalle) sürüyor dünyaya insanları. Shuffle'a basmayı bile bilmiyor. Ya da biliyor ama çok sıkılmış, vakti zamanında bir şeyleri değiştirmeyi denemiş, başarılı da olmuş, sonuçta büyük insanlar varmış eskide, sıra dışı, çizgi dışı, belki de hatalı üretim bilmiyorum dehalığın formülünü. Belki de bu farklı üretimler, şeytan nasıl reddettiyse boyun eğmeyi insana, karşı çıkmışlar biat etmeye. O da vazgeçmiş bu ufak fantezilerden. Ford'la birlikte seri üretime geçmiş fazla zorlamamak için. Neden, niçin, girmeyeceğim bunlara, teolog/teolojist/teosofist/teoman vb. şeylerden hiçbiri değilim, ne olduğunu bile bilmem. Yukarıda yazdıklarımdan çıkabilecek tek şey (hayır, yeraltına inip bir direniş başlatacağım değil) yaşamın, yaşamların, tüm insanların yaşamlarının tekrar ettiği. Hepsi aynı olmak için yoğun bir çaba harcıyorlar sanki. Hepimizin sonsuza giderken limiti (burada sonsuz bir veya bir kaç ömür toplamı oluyor, ama bilmediğimiz şeylere sonsuz demeye alışmışız bir kere) aynı komik gülen surat. O surat (ki adı da entropi galiba) da zaten hiçbir şeyin asla değişmeyeceğini bildiği için gülüyor zaten. Neyse normale dönersek tek bildiğimiz, hiç bir şey bilmediğimiz ve hiç bir şeyin değişmediği. O halde tekrar ve tekrar aynı şeylerle sınanıyorsak, tüm yaşadıklarımız basit bir kaleydoskoptan ibaretse, her hangi bir fark yaratmaya çalışmak ya da orijinallik peşinde koşmak niye? Anlamadığımız, bilmediğimiz bu kadar çok şey varken de anlaşılmamayı el üstünde tutmanın ne avantajı var? Diyemem tabii böyle bir şey, şiir de yazıyorum sonuçta ben, çoğunluk tarafından anlaşılamıyorum tabii. Hem de her şair gibi kendimi bir şey, farklı, orijinal bir şey sanıyorum. Hatta öyle oluyor ki sanki bütün dünya benim etrafımda dönüyor, Andy Warhol bile beni alkışlıyor 15 dakika boyunca. Tabii farkında değilim o 15 dakikada toplam kaç dünya olduğunun ve kaç uydusuyla birlikte kaç şair bozuntusunun etrafında döndüğünün. Soruya dönelim, neden farklı olmaya çalışıyor insan ve çalışıyorum ben? Sonuçta farklı olurken de diğer farklılarla bir olmak değil mi niyetim. Ben de bir nevi Jim Morrison ya da Sadık Hidayet olma peşinde değil miyim? Kaç Kafka daha sığar bu dünyaya? Bilmiyorum diğer her şey gibi. Ama ben, biz hepimiz, farklı bir şeyler yapmaya çalışanlar, belki de Şeytan gibi ya da o sıkılmış tanrı gibi, ya da daha kötüsü kendisini deli ile dahi arasında olduğunu sanan ama sadece biraz şımarık lümpenler gibi (her zaman olduğu gibi google'a baktım yine, sınıfsız ya da ayak takımı ya da sosyal bilinci olmayan vb. bir şeyler demekmiş, yani anlamını tam olarak bilmediğim kelimeleri kullanmamam ya da bunları kullanırken bilmediğimi okuyanlara çaktırmamam gerekli galiba) biata karşı geliyoruz belki sadece. Çok şarkı dinlemişiz, biliyoruz yani, Hello darkness my old friend dendikten sonra cevap vermeyi. Karanlığa birkaç kez girip çıkmışız, gülün dikeni kanatmış parmağımıza, ikincil yolları seçmişiz hep, daha tenha olanları. Filmlerin içinde var olanı bulmak için sonuna kadar beklemişiz salonda, kitaplara farklı zaviyelerden bakarak (açı ,biliyorum bunu) herkesten farklı bir şekilde değerlendirmişiz. Aforizmalarını okumuşuz mektupları yerine Kafka'nın ve aşağılamışız bu girişimi için. Yakmışız göstermelik bir kaç şiirimizi, silmişiz göstermelik birkaç sevgilimizi. Ederlezi'yle ağlamış what a life'la gülmüşüz. Sonsuza kadar yaşayacağımızı bilmişiz. Ölmüşüz. Her şeye rağmen farklı olmayı seçmişiz biz bu kısacık (göreceli) hayatımızda. Aynılığın ödüllendirildiği, olması gerektiği, tabiatın kanunu olduğu bu sistemde karşı çıkmışız Spinoza'ya. Niye peki? Aptal olduğumuz için tabii ki. Saçma olduğumuz için diğer robotların nezdinde. Aldatılanlar da var aramızda, ama farkında değiller. Birimiz hepimiz, hepimiz deliyiz diyoruz yine de biz. Çünkü güzel bir şey deli olmak. Sarhoşluktan daha fazla keyif veren bir şey insana. Yaşamaktan daha keyifli inanın. Herkesle aynı yola gitmektense, biat etmektense şiir yazıp deliriyoruz biz. O yüzden bitemiyor tüm öyküler, tüm yazılar. O yüzden dengesiz, giren çıkan belli değil. Bizim yüzümüzden cennete gidemiyorsunuz hiç biriniz. Sıkıldım ama ben her zamanki gibi. Dite'den Mubi'ye kadar bütün dünyalarda bulundum ama yine sıkıldım. Belki de farklı bir şeye ihtiyacım var. Kanatmayan güller, teleferikle çıkılabilen dağlar, çocuk havuzları lazım bana. Dua etmem gerek belki herkes gibi. Çarmıha gerilip herkez demem gerek belki, aynı olmam gerek limitimim gerektirdiği gibi. Uyanmam gerek belki de klişe hikâyeler gibi, benim yazmam gerek o öyküyü herkesz gibi. Ölmem gerek tüm aşıklar gibi, şarkı söylemem gerek Jim Morrison gibi. Aşk Sokağında oturması gerek, İSTEMİYORUM, gülmem, kahkaha atmam gerek, HAYIR. inanmam gerek, biat etmem, AAAAH, bulunmam gerek. Özenmem, beğenilmem, aynı olmam, doğmam,AAAAAAAH, yaşamam, ölmem, yeniden, yeniden, yeniden,...
··
5,8bin görüntüleme
İclâl okurunun profil resmi
Zaman farklı olma zamanı, biz de içindeki farklı-aynılarız gibi geliyor bana da bu aralar hep. Paradoksal sanki. Farklı olmaya çalışarak aynılaşma. Post modernizmin içimize işleyen etkisi ve vardığı yer midir ki bu? Yoksa sistemin açgözlülüğü mü?
Erhan okurunun profil resmi
Post modernizm basit kaldı artık, piyasa herkesin farklı aynı olmasını istiyor. Farklı olmak için bir şeyler alıyoruz/yapıyoruz ama sektör sınırları içinde tabii hepsi. Hem kandinsky hem dali hem de picasso'yu sahiplenecek kadar gözüpek değil hem de iştirakçiler. Birini seçip öyle yaşamalı herkes farklılığını. Dünya değişiyor Ganfalf'in dediği gibi. Bir şeyler yükseliyor doğuda.
Gülce okurunun profil resmi
Tesadüfen gördüğüm bir postun, direnmeme rağmen beni derin düşüncelere itelemesi :( "..şu anki ömrümüzün bir noktasında öğreniyoruz hayatın kendini tekrar ettiğini. Bizim hayatımız değil tüm hayatlar tekrar ediyor birbirini." Daha önce üzerinde hiç düşünmemişken bir sabah bu duyguyla uyandığımdan beri aynı ben değilim. Rahatsız edici bir farkındalık, en azından benim için öyle oldu. "Güneşin altında yeni bir şey yok." bunu çok daha geç öğrenmiş olmayı, hatta hiç farkına varmamış olmayı tercih ederdim.
Erhan okurunun profil resmi
Üzgünüm bu farkındalığa dahil olduğum için, ama eninde sonunda anlıyor insan bir şekilde, sonra da seçiyor önündeki yollardan birini. O seçimin sahte özgürlüğü biraz olsun rahatlatıyor. Ama en sonda, diğer yolu seçseydi de bir farkı olmayacağını tekrar anlıyor ya da saçmalıyorum bilmiyorum. Sizin hayatınız, sizin seçimleriniz :)
1 sonraki yanıtı göster
fiLiz okurunun profil resmi
Düşündüm dün ,bir belgesel izledikten sonra: Tok ve ikna edici bir ses "Birgün Toplum ahlak kurallarını ortaya çıkardı. Bu kuralları ortaya koyanlar insanoğluna, bizdensen bu kurallara uymalısın şartını koşmuşlar"diyordu. Aynılığımız insanlık tarihiyle, işte o zaman "bizden ol şartıyla " başladı.Şartlara uyduk kurtlara yakalanmaktan kurtulduk.Herşeyi paylaşmak,yalnızlıktan kurtulmak,ait olmak daha kolay bir hayattı.Çünķü doğa zorluydu. Aynılığa sığamayalar,karabalık gibi uzakları ,ufukları merak edenler vardı bu kalabalıklar içinde ve herşeyi göze alıp yola çıktılar. Uzun yolculuklardan sonra zaman mesajlarıni bizlere ulaştırdı. Okudukça, tanıdıkça her insanın farklı bir dünya taşıdığını gördük.Cesaret gösterip farklılığının perdelerini açanlara rastladıkça yalnız olmadığımızı anladık. Peki bu aynılık karşıtlığıyla ne yapacaktık? işte bütün mesele bu... Bence ...bknz ben :)
Erhan okurunun profil resmi
İşte o aynılık karşıtlığı içten içe heyecanlandırıyor insanı. İster havva'dan, ister lilith'den, isterse şeytandan deyin içimizde bir yerlerde farklı olma arzusu, ya da daha küçük bir şey, bir sinir belki hep var. Doğaya, düzene belki de sadece otoriteye karşı küçük kaçamaklarımızda o sinir gerilip serotonin gönderiyor belki beynimize (tamamen sallıyorum tabii, evde denemeyin:) O zamanın karabalıkları belki de bu hissin bağımlıları. Sonu zaten belli olan bu yolculukta olabilecek her şeyi yaşamak istiyorlar ne pahasına olursa olsun. Bizim görebildiğimiz bir kaç kişi başaranlar, ne yazık ki büyük bir çoğunluk ya eriyip gidiyor sonunda dalgaların içinde ya da yok ediliyor. Ben de sorayım o zaman, ne yapacağız? O silinen güruhun içinde olan pahasına vaz mı geçeceğiz her şeyden, yoksa günlük dozumuza razı gelip, günümüz toplumunun izin verdiği kadar mı yaşayacağız farklılığımızı? Bilemiyorum, benim tek istediğim korumacılık batağına kapılmadan tamamlayabilmek bu yolculuğu. Önümüzdeki maçlara bakacağız galiba sadece:)
1 sonraki yanıtı göster
Osman Y. okurunun profil resmi
İnceleme devri , ileti devrinden daha güzeldi. İnceleme demleme çay ise , ileti sallama çay. Salla gitsin gerçi her şey saçma. Ve anlamlı aynı zamanda. Zamanı fazla karıştırma. İzafi , belirsiz , mekana bağlı biraz da , hatta çokça. Başka gezegenlerde bambaşka zamanlar yaşanıyor mesela , güneşten bağımsız. Her şey ve herkes aynı mı ? Hem öyle hem bambaşka. Günlerin tekrar edişine kafa yoran kaç kişi kaldı bu modern hızlı dünyada ? Hep aynı ileti hep aynı yorum. Şiiri ve şarkıyı yüceltmeliyiz yine de inadına..
Erhan okurunun profil resmi
Kim kimi inceliyor, kim kime neyi iletiyor, kim ne içiyor, nasıl içiyor, kim neyi nasıl yüceltiyor, dün, bugün, yarın, hangisi daha güzel, önemli değil benim için. Hiç bir şey belki de önemli değil. Bir işe yaramak kendimce, kendime bir şey yapıyorum demek bu sonsuz denizde, aldırmadan üzerime gelen birbirinin aynı dalgalara. Neyse, önemli değil inceleme, ileti, şiir, şarkı, çay, aynı tonda bütün sesler. Nasıl istiyorsak öyle yaşayalım yeter.
Gülce okurunun profil resmi
Küçük bir katkı : Düş gördüğümü kavradım; büyük bir çabayla silkindim ve uyandım. Uyanmanın yararı yoktu; sayısız kum taneleri boğuyordu beni. Biri dedi ki: Sen uyanıklığa değil, önceki bir düşe uyanmışsın. O düş, bir başka düşle sarmallıdır, o da bir başkasıyla ve bu böyle sonsuza kadar gider, sonsuz da kum tanelerinin sayısıdır. Geriye dönerken izlemen gereken yolun sonu yoktur ve sen bir daha gerçekten uyanmadan öleceksin. Yitmiştim sanki. Kumlar dolmuştu ağzıma, yine de haykırdım: Düşlerin bir kum taneciği öldüremez beni, ne de düşler vardır düşler içre. Bir ışık yalazında uyandım. Ölüm ve Pusula'dan.. youtu.be/j-67K-KwHbA
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.