Gönderi

AZİZNÂME lll
ONLARA Zannetme ki daim bi şekcesine, Siz her anırdıkça huu çeker millet. Alkış beklerken siz eşşekcesine, Verir hakkımızı, yuu çeker millet! «Aziznâme I»den - 1948 - «Aziznâme I»i 1948 de yayımlamıştım. «Aziznâme I» deki taşlamalarda «Hükûmetin manevi şahsiyetine hakaret» ve «Komünizm propagandası olduğu iddiasıyla bu suçlardan sanık olarak tutuklandım. Sultanahmet Cezaevi'nde dörtbuçuk ay kaldıktan sonra, İstanbul 2 inci Ağır Ceza Mahkemesinin kararıyle beraat ettim. 1960 yılında «Aziznâme II» yi yayımladım. Şimdi yayımlanmış olan «Aziznâme III» de, tek parti iktidarı olan Milli Şeflik döneminde, on yıllık Demokrat Parti İktidarı döneminde, Millî Birlik ve sonraki Koalisyon iktidarları dönemlerinde ve enson AP iktidarı döneminde, 1944-1970 arası yazıp dergilerde yayınladığım ve önceki Azizname'lerde olan taşlamalardan seçmeler derlenmiştir. Edebiyatın bir manzum türü olan taşlama'yı, sanat değeri taşımasından çok, edebiyat yoluyla bir politik ve sosyal mücadele silâhı olarak değerlendirmek daha doğru olur. Taşlamaların sanat ve estetik değerleri yoktur, demek istemiyorum, ama taşlamayı biçim benzerliğinden ötürü şiir sanmamak gerektiğini anlatmak istiyorum. Taşlama. kendi ölçüleriyle değerlendirilmelidir. Önce öz bakımından taşlama, şiir sayılmamalıdır. Çünkü, taşlamada mizahın en acısı olan yergi vardır; yergi ise sanatçının duygusal değil, zihinsel bir ürünüdür. Taşlamalarda zihinsellik önde gelir, daha ağır basar. Mizah, genellikle zihinsel bir sanat işlemidir. Mizah da, kara mizaha ve yergiye dönüştükçe, zihinsellik artar. Taşlama ise. mizahın en acı, en düşünülerek, tasarlanarak yapılan türüdür. Biçim bakımından taşlama, yerginin manzum olanıdır. Manzum, ama ille de ölçülü, uyaklı olması gerekmez. Ancak, ölçü ve uyağın ezberlemeyi, akılda tutmayı sağlayan önemli bir araç olduğunu düşünürsek, bir mücadele silâhı olarak kullanılmak istenilen taşlamanın, halka kolay yayılması için ölçülü ve uyaklı olması yeğ tutulmalıdır. Örneğin Ziya Paşa'nın beyit beyit akılda kalmış olan taşlamaları, düzyazı yada ölçüsüz, uyaksız olsalardı. bu oranda ezberde kalamazlardı. Politik ve sosyal bir mücadele silâhı olarak kullanılan taşlamalar, satir tiyatroları, kabare tiyatroları, kimi eylemci tiyatrolar, müzikal politik tiyatrolar gibi, tiyatronun yergi türlerinde şarkı olarak kullanılmaya çok elverişlidirler. Nitekim bu kitaptaki taşlamaların pek çoğu bestelenmiş, tiyatrolarda şarkı olarak söylenmiştir. Politik bunalımın ve gerilimin arttığı dönemlerde taşlamaların mücadele silâhı olarak birden önem kazandığını görüyoruz. Gazeteler bile bu olağanüstü dönemlerde hemen Fikret'in, Eşref 'in taşlamalarına el atarlar. 27 Mayıs 1960 dan önceki biriki ay içinde, sıkı yönetim baskısı altında, bu kitaptaki taşlamalardan birkaçı, daktiloda, teksir makinesinde çoğaltılarak, bir yapraklik basılarak sokaklarda, gizli gizli halka dağıtılıyordu. Daha önce dergilerde yayınlanmış olan bu taşlamaları yayanlar ve halk bunları gizlice yazılmış sanıyordu. Bu taşlamalardan binlerce bastırılıp yayılanlarından birinin altına, kimbilir hangi erekle, Behçet Kemal adı konulmuştu. Yönetimin baskısı arttıkça gizlilik de artıyor. Divan edebiyatımızın büyük taşlamacıları vardır. Ama Divan Edebiyatı taşlamacılarının, genellikle, en belirgin üç niteliği; çıkarlarına göre övgü düzdükleri kişileri, çıkarları bozulunca yermiş olmaları, kişisel nedenlerle taşlama yazmaları, bir de ağızlarına yada akıllarına gelince, kendilerini ve ağızlarını tutamayıp nükte için nükte oturtmaları, yergi için yermeleridir. Bu genellemenin dışında kalan ayrıcaları pek çok değildir. Bu bakımdan Divan Edebiyatımızın Nef'i gibi, Osmanzâde Taib gibi büyük taşlama ustaları tutarlı görünmüyorlar. Ziya Paşa, Namık Kemal, Fikret, Nazım gibi salt taşlamacı olmayan şairleri dışta tutarsak. sanat çalışmalarının ağırlığı taşlama olanlar içinde, en tutarlı görünenler Eşref'le Neyzen Tevfik'tir. Eşref, ağız bozmada ve nükte için nükte yapmada, eski kötü geleneği sürdürmekle birlikte, zorba yönetime ve baskıya karşı başkaldırmada tüm bir tutarlılık göstermektedir. Aynı geleneklere bağlı kalan Neyzen, yobazlığa karşı gelişinde tutarlılık göstermiştir. İkinci Aziznâme'nin önsözünde «Dileriz, bundan sonra eski günleri özletmiyecek, gerçekten iyi günler gelsin...» dileğinde bulunduktan birkaç ay sonra, tıpkı eski dönemlerde olduğu gibi. Millî Birlik iktidarınca da tutuklanmıştım. Muallim Naci, «Lugat-i Naci» adlı sözlüğünde, yergi ve taşlamayı «hicv», ağza alınan çok acı bir şeyi yutamayıp da tükürmeye benzetir. Çok yerinde bir benzetiş... İşte bu yüzden olacak, kendimi tümüyle taşlamaya ve yergiye veremedim. Hiç bir zaman istekle, hevesle taşlama yazmadım, taşlama yazmak zorunda kaldım yada bırakıldım. Özlemimiz, yutulamıyacak aci şeylerin ağza alınmaması için, bozuk düzenin sağdüzene dönüşmesi, mutlu bir topluma kavuşmamızdır. Aziz Nesin
Sayfa 7 - ADAM YAYINLARIKitabı okudu
·
129 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.