Gönderi

Einstein, yıllar süren yoğun bir düşünce döneminin ardından, 1912 yılı dolaylarında uzay ve zaman hakkındaki algılarımızı revizyondan geçirmemiz gerektiğini yavaş yavaş anlamaya başladı; bunu yapmak için eski Yunanlılardan miras kalanlardan başka, yepyeni geometrilere gereksinim vardı. Onu eğri uzay-zaman kavramına gönderen en önemli gözlem, arkadaşı Paul Ehrenfest tarafından bir zamanlar Einstein'a anlatılmış olan ve bazen "Ehrenfest ikilemi" diye anılan bir ikilemdi. Gözünüzde basit bir atlıkarınca veya dönen bir disk canlandırın. Hareketsiz durumda iken biliyoruz ki çevresi, çapı ile π katsayısının çarpımına eşittir. Buna karşın, bu atlıkarınca bir kez harekete geçirildiği zaman, dış kenarı içinden daha hızlı döner ve görelilik uyarınca daha fazla küçülmesi, atlıkarıncanın şeklinin bozulması gerekir. Bu da, çevresinin küçülmesi ve artık çapı ile π katsayısının çarpımından daha küçük olması demektir; yani yüzey artık düz değildir. Uzay, eğridir. Atlıkarıncanın yüzeyi, Kutup Dairesinin içinde kalan alan ile kıyaslanabilir. Çember üzerindeki bir noktadan yürümeye başlayıp doğruca Kuzey Kutup noktasından geçip çemberin karşı tarafındaki noktaya yürüyerek Kutup Dairesinin çapını ölçebiliriz. Sonra, Kutup Dairesinin çevresini ölçebiliriz. Bu iki ölçümü karşılaştırdığımız zaman, çevrenin çap ile π katsayısının çarpımından daha az olduğunu buluruz, çünkü dünyanın yüzeyi eğridir. Ancak, son iki bin yıldır fizikçiler ve matematikçiler, düz yüzeyler üzerine kurulu olan Öklit geometrisini kullanmaktaydılar. Eğer eğri yüzeyler üzerine kurulu bir geometri tasarlamış olsalardı, neler olurdu?
·
779 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.