Gönderi

Bu dünyada anası babası hayatta olmayanlar var, bir de hayatta olup da yanında olmayanlar, yanında olup da umurunda olmayanlar var. Hepsi ayrı yara. Ama o son yokluk, çok büyük bir yokluktur insan hayatında, doldurulması kabil olmayan bir yokluk... Herkesin içine girmeye çekindiği metruk evleri düşün. Işığı yanmayan, hakkında efsaneler söylenmiş, bahçesinde çi- çek açmayan, perdeleri zift gibi ve kapalı evleri... Çocukluğu, ailenin içinde istenmeyen bir gölge gibi yürüyüp geçmiş olan insanların kalpleri böyledir zannımca ve bin yıl havalandırsan kavuşmaz ferahlığa. Başkalarını geçtim, sen bile uğramazsın kendi iç diyarına. Diyelim ki cüret ettin, tozlu kapı tokmağını araladın da girdin kalpten içeriye. Yerde bir karış toz, koltukların üzerine gri çarşaflar serilmiş, kalın ve kirli perdeleri araladığında yıllardır güneş girmemiş odada örümcek ağları ışıldıyor. Duvardaki çerçeveden bakan yüzün kim olduğu tozdan belli olmuyor. Sana bir dost tavsiyesi, ruhundaki rutubeti keşfetmen zaman alır; fark ettiğinde, kollarını sıva, kendi çocukluğunu kendin temizleyeceksin. Perdele- ri çek, tülleri yıka, dünyaya açılan pencerenin camlarını sil. Çerçeveyi, duvarda bıraktığı ize aldırmadan sök yerinden, mutlu bir çocuk yüzü görene kadar, çeşmenin altında saatlerce yıka. Koltukların üzerindeki çarşafları kaldırırken toz gözlerine kaçacak, bahanen hazır, ağlayabilirsin. Sehpanın üzerindeki kalın toz tabakasına yazabilirsin şimdi ince çocuk parmağınla; "Neden beni sevmedin?" O kalp, esaslı bir temizlik ister. Dip köşe temizleyeceksin ki, daha evvel neler olup bittiği bilinmesin. Çünkü o yokluğu bir şeylerle doldurmak isteyeceksin büyüdükçe. İsteyecek- sin ki sevgilin her an yanında olsun, "Acıktın mı?" diye sorsun, işe giderken önünde diz çöküp yakanı düzelten anneler gibi öperek uğurlasın seni sabahları, isteyeceksin ki ödevlerini kontrol ederken saçını okşayıp "Aferin" diyen babalar gibi bağrına bassın seni akşamları. İsteyeceksin ki; dostların, fısıltıyla tespih çeken anne elleri gibi ellerinden tutsun, her parmağın bir tespih tanesine dönüşsün güvenilir avuçlarda. İsteyeceksin, ama bulamayacaksın. Kalbindeki boşluğu dolduramıyorlar diye, kızacak, öfkelenecek, kaçacak ve illa ağlayacaksın zamanla. Dikiş tutmayan ilişkilere müptela olanlar bilirler, her giden kalın bir kireç tabakası bırakır kalpte. Gözyaşı öyle gözden aşağı akınca kireç yapmaz, gömleğinin yeniyle siler, iki üç kere sümüklerini çekersin. O kolay olanı. Fakat gözden içe doğru akınca çok pis oluyor, çaydanlık dibi gibi bembeyaz oluyor insanın içi... Sen daha çocukluğunun tozunu atamamışken, bir de kireç bağlıyorsun, ne fena. O tortudan illa kurtulman lazım; yapamazsan tadı tuzu olmuyor gönlünde demlediğin yeni aşkların. Keder sökücü cümleler kurup içine bas geceden kalbini. "Geçti" diyebilirsin, "benim için güzel bir deneyimdi, ayrılıklar da bir tecrübe, dilerim mutlu olur" diyebilirsin. Bir Attila İlhan alabilirsin araya; "çünkü ayrılık da sevdaya dahil"... De bunları. Temizle kalbini. Yılmadan, bıçağın ucuyla falan, canını acıta acıta da olsa uğraştığında, ta içine çöreklenmiş o tortuyu kaldırabilirsin. Yoksa dediğim gibi aşk, kalpte demlenir; içini temizlemezsen; içemezsin... Hani şu reklamlarda kadın mutfağa giriyor, mutfak almış başını gitmiş, bin yılın yağı birikmiş ocağın üstünde ama iki kere yağ çözücü fıslatıp yağı, kiri, tozu kolayca alıyor ya, o kadını kendine referans al. Onun gibi olacağız zamanla, ona benzeyeceğiz. Temizlemeyi bir kez başarabildiğimizde; anıları unutmak için değil, temizlemek için silmeyi becerebildiğimizde çorap söküğü gelecek devamı. Eşin dostun, bütün hısım akraban, anıların, çocukluğun, ilk gençlik yılların, hataların, aşkların, hepsi sıraya girecek gel barışalım diye... Biliyorum bunu. Gündeliğe gider gibi gidiyorum ben kendi geçmişime, sabahtan akşama kadar canım çıkana kadar, sırtımdan ter aka aka temizliyorum her şeyi. Silkeliyorum, ovuyorum, gerektiğinde telliyorum geçmişi. Her gün yeniden başlıyorum, her gün yeniden... Kabul, asla ilk günkü ışıltısında olmuyor hayat; ama yine de, yıllarını anılarını temizlemeye vermiş ağır bir işçi kelamı bırakabilirim şuraya; barış geçmişinle her gün yeniden, yeterince uğraşırsan eser kalmıyor kirden...
Sayfa 170 - Doğan kitap
·
476 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.