Gönderi

227 syf.
10/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Ben gidersem Sazım sen kal Dünyada
"'Kendini zorlama evlat,' dedi Kul Yakup, 'baba dediğin tamamlanmamış bir kelimedir zaten'" Âşıklar Bayramı, Kemal Varol'un Attilâ İlhan Roman Ödülü'nü ve 2019 Dünya Kitap Yılın Telif Kitabı Ödülü'nü kazanan romanıdır. Romanda yirmi beş yıldır birbirlerini görmeyen baba ve oğulun aradan geçen bunca yıldan sonra yollarının kesişmesi ve birlikte çıktıkları yolculuk anlatılmaktadır. Saz âşığı olan baba, oğlu ve karısını yıllar önce bırakıp gitmiş, bir daha da yolları kesişmemiştir. Oğul ise geçen zaman içerisinde büyümüş, üniversite okumuş ve avukat olmuştur. Bir gece hiç beklemediği anda kapısı çalınınca karşısında omuzları çökmüş, gözleri içine kaçmış, çok zayıflamış bir adamı, babasını bulur. Bu konuk, avukat Yusuf'un hayat düzenini tamamen değiştirecek olayların habercisidir. Yusuf, babasını içeri buyur edip onunla konuşmaya çalışsa da yirmi beş yıllık suskunluk buna engel olur. Her ikisinin de ağzından kırık dökük kelimeler boşanır. Bir baba ve oğul arasına giren yılların soğukluğu sayfalar boyunca eser. Heves Ali, yani saz âşığı baba, Kars'taki Âşıklar Bayramı'na gitmek üzere sabah uyanır uyanmaz yola çıksa da Yusuf onu otobüslerde bırakmayı kendine yediremez. Çünkü çok hastadır babası. Onu kendi arabasına alır ve yolculuğa birlikte çıkarlar. Yanlarında Heves Ali'nin üç telli sazı ve küçük bavulu da onlara eşlik eder. Yolda pek çok durağa uğrarlar. Her uğradıkları yerde Heves Ali coşkuyla karşılanır, ona sofralar kurulur, meclislere buyur edilir, postlar önüne serilir. Yusuf, bu durumu yadırgar önce, ne olduğunu anlamaya çalışır. Fakat babasının saygın bir üstad olduğunu da bilmektedir içten içe. Aslında tüm bu durakların bir amacı vardır, bunu yalnız Heves Ali bilir. Yusuf daha sonra öğrenir babasının amacını. Geçtikleri her yerde babasının vakti zamanında sevdiği kadınlar, onu seven karasevdalıları vardır. Heves Ali, ömrünün son demlerinde onlardan helallik almak niyetindedir. Hasta haliyle doğunun soğuk coğrafyasında dolaşmasının belki de asıl sebebi budur. Bilmektedir yakında ölümün kapısını çalacağını. Bu kırık gönüllerin pek çoğundan helallik alır, bazısının mezarına uğrayıp dua eder. En son uğradığı âşıklar kahvesinde bir kalp krizi geçirip Palandöken'de özel bir hastaneye kaldırılır. Durumu ağırdır, ölüm kapıdadır. Fakat o halde bile Kars'taki Âşıklar Bayramı'na gitmek ister. Vazgeçmez. Yusuf, babasının bu isteğine karşı koyamadığından, dostu Salim'in de yardımıyla bir özel ambulansla Heves Ali'yi Kars'a götürür. Şenlikte onu tanıyanlar onun türkülerini içli içli okuyarak hürmetlerini gösterirler. Ancak durumu ağırdır. Ambulansa bindirilip Kars'ta bir hastaneye götürülürken Yusuf, babasının üç telli sazını eline tutuşturur. Heves Ali, son bir kuvvetle sazı oğluna uzatıp "Şunu bir tutar mısın?" der ve hayata gözlerini yumar. Heves Ali, kırdığı gönüllerden helalliğini almış, ömrünü tükettiği dağ köylerindeki gönüldaşları saz âşıklarıyla vedalaşmış, Âşıklar Bayramı'nı da görmüştür. Yüzünde huzurlu bir tebessümle bu diyardan göç eder. Romanda büyük bir sessizlik hakimdir. Sorulamayan sorular, dile getirilemeyen duygular, içten içe insanı yiyip bitiren düşünceler sayfalar boyunca asılı kalır. Yusuf, aklındaki hiçbir şeyi babasına soramaz. Annesini neden bırakıp gittiğini, bunca yıl neden arayıp sormadığını, şimdi nasıl olup da bir anda karşısına çıktığını soramaz. Heves Ali, gönlü yangın yeri olsa da susar, hastalığın ve ölümün pençesinde ve mahzundur. Birbirlerine hiçbir kötü söz söylemezler, bağırıp çağırmazlar, yirmi beş yıllık yokluğu üç günlük seyahate sığdırırlar. Yetmez. Oysa Yusuf da çok sevdiği sevgilisi Aylın'ı tıpkı babasının annesini bıraktığı gibi bırakmıştır, ona dönmek, onunla olmak ve her yalnız hissettiğinde ona sığınmak için roman boyunca ona e posta yollar fakat cevap gelmez. Romanda aynı zamanda gizemi çözülemeyen görüntüler ve insanlar da vardır. Yusuf'un benzinlikte görüp tanıyamadığı o yaşlı adam, Hastane bahçesinde zamanında şiirleri dilden dile dolaştığı halde sonradan unutulmuş şair, arabanın camına "Monty" yazan gözlerinden hasta genç, Yusuf'u sürekli arayan, mesaj atan ancak sonunda vazgeçen Yıldız, hastanede onlarla ilgilenen turuncu saçlı genç hemşire.... Üzerinde düşünülmesi gereken detaylardır. Son olarak Kemal Varol'un halk edebiyatı kaynaklarına inerek, halk şiiri geleneğinden beslenerek modern bir roman kaleme aldığını da söylemek gerekmektedir. Bölüm başlarında halk şiirinden, türkülerden alıntılanmış dizelerin olması, romanın Şair Rıfat'ın bir beyitiyle açılması önemli detaylardandır. Bununla birlikte romanda üç telli sazın, sekiz köşeli kasketin de büyük öneme sahip imgeler olduğunu söylemek gerekir. Bir son daha.... Âşıklar Bayramı yakında Netflix platformunda seyirciyle buluşuyor. Başrollerinde Kıvanç Tatlıtuğ ve Settar Tanrıöğen yer alıyor. Birkaç gün önce tanıtım videosu yayımlanan filme de bir eleştiri getirmek istiyorum: Hevel Ali, romanın daha ilk sayfalarında "Elden ayaktan düşmüştü sanki. Çok zayıflamış, çökmüş, beli bir karıncanınki kadar incelmişti. Birine perde inmiş solgun mavi gözleri içeri doğru çekilmiş, kaşları gözlerini kapatacak kadar aşağı düşmüş, üç beş günlük sakalıyla gür bıyıkları hepten kırlaşmış, bir zamanlar bir şeyler yiyip içerken şişip duran yanakları sönüp dişlerine yapışmış, burnu uzayıp hafifçe öne eğilmiş, kulakları şaşırtıcı derecede büyümüştü" diye tarif edilirken Settar Tanrıöğen gibi gürbüz bir oyuncunun seçilmesini garipsedim. Kemal Varol buna nasıl izin verdi, anlayamadım.
Aşıklar Bayramı
Aşıklar BayramıKemal Varol · İletişim Yayınları · 20192,941 okunma
·
149 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.