Ah Orhan Pamuk, ne yapmışsın sen? Bilenler bilir yazarın dilini, muazzam anlatımını; aynı durum bu eserde de karşılıyor okuru. Okumaya başladığınızda Yeni Hayat’a benzer bir anlatım çıkıyor karşınıza. Bir ara “Acaba sıkacak mı?” düşüncesine dalmışken nefes nefese bir olay örgüsünün içine dalıverdim. Eser 1980’lerde İstanbul, Gebze ve küçük bir İstanbul kasabası olan Günören’de geçiyor. Eserin temel çatışmasını baba-oğul çatışması üzerine öyle güzel oturtuyor ki yazar, okudukça şimşekler çaktırıyor zihinde. Baba-oğul ilişkisini temele alırken yararlandığı kaynaklar hem Doğu hem de Batı kültüründe dünyaca bilinen iki önemli efsane; İran şahı Rüstem’in oğlu Sührab ile Oidipus’unsa babasıyla olan ilişkisini esas alarak efsaneleri de öyle mükemmel özümseterek anlatıyor ki soluksuz okuyorsunuz. Spoilere gerek olmadığını düşünerek sözlerimi burada noktalıyor, keyifli okumalar diliyorum efenim