Gönderi

144 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Sait Faik, anlatmak istediği durumu okuyucuya doğrudan aktarıyor. Ne demek istediğini, ne anlattığını anlayabiliyorsunuz, sizi zorlamıyor ya da bu eseri öyleydi. Başka eserlerini de okuyunca güncelleyebilirim. :) Yirmi iki tane öykü var kitabın içinde. Ben en çok Mahalle Kahvesi ve Plajdaki Ayna öyküsünü beğendim. Kitabın sonunda Orhan Veli, Sait Faik için bir yazı yazmış ve şöyle diyor: “Bence Sait Faik ne genç hikâyecidir, ne ihtiyar. Bence o, kırkını aşmış bir mahalle çocuğudur.” Mahalle Kahvesi öyküsü şöyle: Adam kahveye gider (isim geçmiyor). Oradaki adamların konuşmalarına kulak keser. Herkes geçim sıkıntısından bahsediyor. Bir yabancı yüzü gözü kar içinde kahveye girer, herkes ona ters ters bakar. Görenler, tavla oynayanlar kalkıp gider. Babasının vefat haberi gelir bu yabancının ve herkes bu yabancıyı dışlar. Herkes yabancının, babasının mirası için geldiğini düşünür. Babası ise oğlunu zamanında kız kardeşini kötü yollara düşerdiği için evlatlıktan reddetmiştir. Olayın içinde geçen adam bu kızın başına sonra ne olduğu merakı gelmiştir, kahveciye sorar fakat bir cevap alamaz. Plajdaki Ayna Öyküsü: Bu öyküyü beğenmemin sebebi aslında adam ile çocuğun arasında geçen diyalog. Bir sabah çocukla karşılaşan adam ona ne iş yaptığını sorar.Daha sonra annesi gelir ve adamı eve davet eder. Adam çok terleyince evden koşarak çıkar ve denize atlar. Plaj da bir ayna görür ve onu zevkine, eğlencesine kırar. Ayna güzel insanları çirkin gösteriyormuş. Oradaki insanlar da aynayı kimin kırdığı hakkında konuşurlar ama bulamazlar. -Sen ne olacaksın büyüyünce ? -Ben, dedi, boyacı olacağım. -Ne boyacısı ? -Kundura boyacısı. -Neden kundura boyacısı ? -Ya ne olayım ? -Doktor ol, dedim. -Olmam, dedi. -Neden ? -Doktoru sevmem ki. -Olur mu ya ? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ? -Tabii sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan. -Ama annen iyileşti. -Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün yemek yemedim ben. -Peki, dedim. Öğretmen ol. -Ben mektebe gitmiyorum ki. -Neden ? -Öğretmen beni dövüyor. -Neden ? -Yaramazlık ediyorum da ondan. -Sen de yaramazlık yapma. -Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki. -Öğretmenin yapma dediği şey, dedim. -Belli olmuyor ki! Bir gün arkadaşımın biri, “Çamaşırcının piçi” dedi. Ben de dövdüm onu. Öğretmen de beni dövdü. Ondan sonra da hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi dövmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye dövdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem dövdüler, hem de mektepten kovdular. -Çok fena yapmışsın. -Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki. (syf.11)
Mahalle Kahvesi
Mahalle KahvesiSait Faik Abasıyanık · İş Bankası Kültür Yayınları · 20127,1bin okunma
·
124 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.