Gönderi

İnsan adı verilen varlık, içinde "dönüşebilen tek varlık" olmasıyla insandır. Bu varlık, henüz cehalet dönemindeyken, bilmediği alanlardan elbette korkacaktır. Bu korku, onu sömürmek isteyen odaklar tarafından bulunmaz bir nimettir. Ama farkındalığı ve bilgisi arttıkça, insan adı verilen bu varlık artık uydurma olan şeyleri gerçeklerden ayırt edebilmeye başlar. Bu durumda, ona din adı altında anlatılan hurafeleri dinin özünden ayırabilmeye başlar. Yani gerçek anlamda dindar olmak üzere bir adım atar. İşte sözde din otoritelerinin tahammül edemediği şey, aslında insanın insanlığa, olgunluğa, bilgiye ve farkındalığa adım atarak, onların hurafelerinden özgür hale gelmesidir. Daha da ilginci, sözde din otoritelerinin aslında istemediği şey, bir insanın dininin özünü anlamasıdır. Bu nedenle, nerede din adına bir otorite kurulmuşsa, orada sömürü ihtimali yüksektir. Otorite sahibi otoritesini kaybetmek istemez. Ve bunun için de, insan gibi insana karşı, koyun gibi sürülere muhtaçtır. Yani destekleyeceği şey farkındalık değil, cehalettir. Özetle; sözde din otoritelerinin çoğunun bugünkü işlevi, hakiki dini unutturmak şeklindedir. Ve o dinin peşine düşenleri durdurmak. Bu nedenle; sorgulamamak, dünya üzerindeki en büyük kumar ve israftır. İnsanı bu ellerin içine düşürüverir. Peki sorgulanmamış bir inançla hakikate denk gelme şansı var mıdır? Elbette... Bu sınırsız varoluşta yok yoktur. Ama oranlar vardır... Bu durumda; dünyanın en fazla kaybettiren kumar makinesini sadece bir kez deneyip en büyük ödülü kazanma şansı, sorgulanmamış bir inançla işin aslını bulabilme şansından çok daha fazladır... Çağrı DÖRTER
·
32 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.