aslında başlığa sığabilseydi şöyle yazacaktı:
“kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeye çalışıyordum”
oğuz atay’ın tehlikeli oyunlar romanından. hikmet’in (benol) mutfakta kendi kendine konuşurken bile eşi (eski) sevgi’nin tabirleriyle konuştuğunu aktardığı ve sonrasında da “tabakların suları bile akmadan onları kurulamıştım, beni azarlamıştı, çünkü kurulama bezleri hemen ıslanmıştı, ondan azarlamıştı. beni bu kadar seven ve ikide bir kollarını boynuma saran kadın neden böyle önemsiz bir mesele için beni azarlamıştı?” diyerek hayıflandığı bölüm...
değer verilen insanlara layık olmaya çalışmak acaba kendimiz olmaktan uzaklaştırıyor olabilir mi bizi diye düşünmeden edemiyor insan. bu durum elbette her önümüze gelen insana karşı sergilediğimiz bir davranış değil ama insan, hayatında en az 1 kere bir başkası beğensin, hoşuna gitsin, mutlu olsun diye böyle davranmıştır. davranmamış da olabilir...
** hikmet’in sevgi’nin davranışı hakkındaki hayıflanması tutunamayanlar’daki turgut’un
“dairenin içine girince de bazı küçük aksaklıklar... duşun tepenizden akmaması, sıcak suyun tam yıkanırken soğuması, mutfakta evyenin sık sık tıkanması, hamamböceklerinin alışkın hareketlerle bütün odalarda dolaşması gibi küçük ayrıntılar.
insan bunları neden görür? daha doğrusu neden bunlara takılır aklı? basit: demek yürümeyen birşeyler var. evet, ama yürümeyen şey nerede? eşyada mı? yoksa....” cümlelerini anımsattı...