Gönderi

Psikolojideki açıklaması nedir
Araştırmalar gösteriyor ki, bir kişi aşık olduğunda ilk evrede vücudundaki serotonin seviyesi düşük , kortizol seviyesi ise yüksek oluyor. Dolayısıyla kişiler çok çabuk duygu durumu değişebilen ve çabuk sinirlenebilen bir halde oluyorlar. Bu, obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişilerin durumuna çok benzer. Bu yüzdendir ki aşık olduğumuzda, aşık olduğumuz kişiye karşı aşırı takıntılı davranabiliyoruz.
·
44 görüntüleme
Samet Ö. okurunun profil resmi
Bu dediğiniz olay diğer bütün stres koşullarındakiyle aynı. Aşk en başta yabancı bir dış etken olarak algılanıyor çünkü anlık aşırı duygusal değişimlere yol açan bir olay. Kelebekler uçuşması, yüze aptalca bir sırıtışın yerleşmesi, boğazın kuruması da yine bu hormonlarla eş zamanlı çalışan dopamin ve vazopressin gibi birkaç hormon kompleksinden kaynaklanmakta. Sonraki aşamada ise vücut bunun tehdit olmadığını anladığında serotonin ve dopamin reseptörlerini devre dışı bırakmıyor ve o cennetteymiş hissini yaşıyorsunuz. Uyku süreniz, iştahınız azalıyor. Daha neşeli, enerjik ve zihinsel olarak aktif hale geliyorsunuz. Sonrası ise hiç görmek istemediğimiz kısım: artık eski etkisini kaybedince doz yetmezliğinden eski monoton halinize geri dönüyorsunuz. Biraz monoton bir yazı oldu ama kısaca anlatmak gerekirse durum böyle :)
Diotima okurunun profil resmi
Hayır kesinlikle monoton değil. :) söyledikleriniz doğru :) Hatta Oksitosin, bir diğer adıyla ‘aşk hormonu’ biriyle kucaklaştığımızda veya birine sarıldığımızda yoğun bir biçimde salgılanıyor. Birçok araştırmacı oksitosinin sevdiğimiz kişiye bağlanma sürecini pekiştirdiğini öne sürüyor. Araştırmalar, bir doz oksitosinin baş ağrısını önemli derecede azalttığını, hatta 4 saat içinde tamamiyle yok ettiğini gösteriyor. Hatta araştırmacılar, ağrılarımız için ilaçlara ve haplara koşmadan önce, sevdiğimiz birine sarılmamızı öneriyor.
Bu yorum görüntülenemiyor
Aykut Emre Kılıç okurunun profil resmi
Biz aşkı Neşet Baba'dan felan okuyoruz. Biz sevdiğimizde hormonlarda değil raftaki jilet sayısında değişiklik olur.
1 önceki yanıtı göster
Diotima okurunun profil resmi
Atın beni denizlere !
Hakan okurunun profil resmi
Takıntı değil o aslında. Ona diyoruz ki " kız bak sen bana çok benziyorsun aslında , kendine gel. Sev beni, senin hayal kırıklığına uğramaman için bu kadar ısrarlıyım ". Diyoruz. O ise: " Ayyy, Kaan ben elektirik alamadım, sen daha iyilerini hakediyorsun - burada " sende şapşik, o daha iyisi de yine benim" demek istiyoruz ama o devam ediyor, ya armudun sapı, üzümün çöpü...." Sonra diyorum ki kendime " Kaan sen takıntılı mısın?" Ve ekliyorum "Armudun sapı üzümün çöpüyle ugraşana şarabin tadını anlatamazsın". Tabii o şarap yıllandığı için tadı çok güzel oluyor fakat aslında o şarapta değil Mefistoteles'in sana şarap diye yutturduğu üzümün sapı. İşte bu gerçeği fark ettiğinde kendini Faust gibi bilgiye aşık olmaya zorluyorsun. Sonra o bilgi seni tüm armudun sapı üzümün çöpünden uzaklaştırıyor fakat ama lakin yine bu saatlerde o üzümün çöpü şarap oluyor , aşk ne kadar değişken, ne kadar kaygan bir zemin.
Hakan okurunun profil resmi
Ramazandan ötürüdür yoksa şarap candır. Homeros un şarap rengi bir deniz betimlemesi vardır Odesa'da üzümde neymiş dersin . Cem şarabı bulalıdan beri üzüm getiren kartalın adı anılmaz oldu çünkü hafıza hatırlamaktan çok unutuşa yatkındır, unutulan ise sonsuz bir hatırlamanın ön koşuludur. Şarabın unutturuş eyleminde de yine bu yüzden sonsuz bir hatırlama-hatıra vücut bulur tıpkı bilinçaltımızın durmadan devinen ak bulutlarda "vücud bulması-mevcut bulunması" gibi. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.