Takıntı değil o aslında. Ona diyoruz ki " kız bak sen bana çok benziyorsun aslında , kendine gel. Sev beni, senin hayal kırıklığına uğramaman için bu kadar ısrarlıyım ". Diyoruz.
O ise: " Ayyy, Kaan ben elektirik alamadım, sen daha iyilerini hakediyorsun - burada " sende şapşik, o daha iyisi de yine benim" demek istiyoruz ama o devam ediyor, ya armudun sapı, üzümün çöpü...."
Sonra diyorum ki kendime " Kaan sen takıntılı mısın?" Ve ekliyorum "Armudun sapı üzümün çöpüyle ugraşana şarabin tadını anlatamazsın". Tabii o şarap yıllandığı için tadı çok güzel oluyor fakat aslında o şarapta değil Mefistoteles'in sana şarap diye yutturduğu üzümün sapı.
İşte bu gerçeği fark ettiğinde kendini Faust gibi bilgiye aşık olmaya zorluyorsun. Sonra o bilgi seni tüm armudun sapı üzümün çöpünden uzaklaştırıyor fakat ama lakin yine bu saatlerde o üzümün çöpü şarap oluyor , aşk ne kadar değişken, ne kadar kaygan bir zemin.