Bildiğimiz kadarıyla, Surger’nin St. Denis’sine kadar, batı fasatları bir gül pencereyle değil, normal bir pencere ile delinirdi. Surger, belki de Beauvais’daki St. Etienne’in kuzey transeptinde yer alan muhteşem örnekten esinlenerek, St. Denis’nin batı fasatı için bu motifi benimsedi ve bu muhteşem “hayır”ı (Non), alışılagelmiş büyük pencerenin “evet”i (Si) üzerine yerleştirdi. Bu buluşun daha sonraki gelişimi büyük güçlüklerle karşılaştı.Gülün çapı, göreceli olarak küçük tutulursa (Senlis’de olduğu gibi), gül pencerenin gerek her iki yanında, gerekse altında hantal ve “Gotik’e aykırı” duvar alanları kalacaktı. Eğer gül orta nefin genişliği kadar büyütülse, bu kez de içeriden bakıldığında orta nef tonozu ile çelişme eğilimi gösterecek, dışarıdan ise cephe payandaları arasında ola bildiğince geniş bir açıklık gerektirecek ve böylece yan portallar için ayrılan alanları rahatsız edici biçimde daraltacaktı. Bunların dışında, yalıtılmış bir dairesel birim kavramının kendisi, genelde Gotik anlayışın idealleriyle, özelde de bir Gotik cephe idealiyle (iç mekanın yansıtılması) çelişmekteydi.