Gönderi

Örneğin, Osmanlı devletiyle İran’ın ve Orta Doğu’nun başka bölgelerinin emperyalist Avrupa devletlerince bölüşülmesini öngören gizli antlaşmaları yasaklamaya diyecek yoktu. Zaten, bu gizli antlaşmaların varlığını açıklayan da Rusya’daki Bolşevik yönetimi olmuştu. Ama görüşmelerin de baştan sona açık olması diplomasinin işleyişine, giderek doğasına karşı bir şeydi. Görüşmeleri sürdürmekle görevli olan temsilcilerin ellerindeki yönergeyi daha başından açıklayarak hangi noktaya değin ödüne baş eğeceklerini karşılarındakilere bildirmeleri düşünülemezdi bile. Dünya ticaretini “engelleyen her şeyin kaldırılması” sözcükleri Wilson için sanki pek özgürlükçüymüş gibi bir kanı yaratıyorsa da, gerçekte istediği günümüz küreselleşmesini andıran türden bir “özgürlük”tü ki, bu ancak Amerika gücündeki bir devlete yarayabilir, ama geri kalanını ona bağımlı kılardı. Her ulusun kendi geleceğini kendi başına saptamasını ileri süren Wilson üç Lâtin Amerikan ülkesine askerî müdahalede bulunmuştu. Ermenilerin hiçbir yerde çoğunlukta olmadıkları Doğu Anadolu’da da büyük bir Ermenistan haritası çizmeğe hazırlanıyor, ileri sürdüğü ilkesini kendi bir daha çiğniyordu. “Milletler Cemiyeti” diye bir uluslararası örgüt kurulmuştu, ama Kongre’de özellikle Cumhuriyetçiler bunun Amerikan eylemlerine sınırlar getireceğini ileri sürerek karşı çıktılar. Wilson bir kalp krizi geçirdi ve mutsuz bir adam olarak bir köşeye çekildi. ABD Milletler Cemiyeti’ne üye olmadı. Öte yandan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Birleşmiş Milletler’e girdi, ama bağlayıcı kararları alabilen Güvenlik Kurulu’nda “veto” sahibi olarak. Yani, onun katılmadığı hiçbir karar, onun dışında oybirliğiyle bile alınmış olsa, alınmış sayılmayacaktı.
Sayfa 93 - İleri YayınlarıKitabı okudu
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.