Gönderi

Hançerin sapı
“Haksızlık etme Diyorum kendime; Onurlandırıldın da, Kınandın da sen. Kendini kül dolu Bir küpe gömdün. Tersyüz ettin Sevgini eskidikçe. Güzel günler yaşadın. Çiçeklerin oldu, Bir evin örneğin; Güneş gören, Dağlara dönük balkonu. İşte bu yüzden Ağlarım ben Kestaneler çatlarken. Sabahın buğusu Gözlerimi yaşartıyor, Boynuma dolanıyor Akşam zinciri. Dağlardır beni avutan. Söyleyin bana Gözünüzü kırpmadan; Sizce dönek midir zaman? Eşkıyalar dağları Anlayamazlar. Çünkü suçtur onları Dağlara çıkartan. Darasıdır suç oysa Yaşadığımız dünyanın. Dağlar sizi Pekmez ile kararım. ‘Öyle yaralıyım ki; Ölmem ben artık.’ Ölmem ya kanarım, Kanarım seve seve. Haksızlık etmem Suya ekmeğe Hiç bir anahtar Dönmese de kilidimde. Bekliyorum kaç zamandır; Uykusuzum, sabırsızım. Başımı acıtıyor Geceleri yastığım. Dilim kurumuş Bir su yatağı, Katı sözcüklerle Dolu tozlu ağzım. Bakıyorum eski Fotoğraflara. Hafız Burhan dinliyorum Taş plaklardan. Bir pencere çarpıyor Viran yüreğimde, Sıvalar dökülüyor Pervazından. Dörtnal giden Ürkek bir attan Düşüyorum de sanki, Takılı kalıyor Ayağım üzengiye. Sürükleniyorum Sırtüstü Çalılar, dikenler içinde. Mevsim kışa dönüyor, Hızar sesleri geliyor Dört bir yandan. Odun taşıyor Yorgun kamyonlar. Kuşlar da gitti. Çiçekler gelecek bahara Tohum saçıyor. Ey benim umudumu Bölük bölük Eden hızarlar, Bu yıl da Kalıcıyım burda Verilmiş sözüm var. Bensiz yapamaz Lapa olur pirinç kar. Elimden tutmuş Sevecen gençliğim, Buzdan bir yolda Düşe kalka Yürümeyi öğretiyor Yeniden bana. Geçmiş deyince Sen geliyorsun aklıma. Sahi sen yaşadın mı; Var mıydın acaba? Yaşadık mı seninle Aynı zaman parçasında? Ama ellerin aklımda. İri gözlerin, Sıcaklığın geceler boyu Ve aklığın aklımda. Senin ağzın tarçın kokardı, Benimki karanfil. Birbirine karışırdı Soluklarımız. Tek başınayız şimdi ikimiz. Bende karanfil, Sende tarçın kokusu Yapayalnız, kimsesiz. Ben seni yalansız Bahar gibi sevdim. Sevgi adınaydı Milis beraberliğimiz. Sabahtan akşama Günü tarar örerdik Ve kedileri İkimizde çok severdik. İkimiz de yıldız düşkünü; Bakmaya doyamazdık Gökyüzüne. Koynunda terli ferman Bir atlı geçerdi Samanyolundan, Kimsenin göremediği Kibrit çakımı bir an. Hiç unutmam; Adına sikke bastırırdı Aşk o zaman. Yani ay doğardı Tepelerin ardından. Güzel günlerimiz oldu, Gecelerimiz İpek ve kılabtan. Omuzunda uzun saplı Eğri tırpan Ot biçmeye gidiyor Avurtları çökük Bir gölge adam. Karalar giyinmiş, Ölüm simgesi gibi Geçiyor sokaktan. Kulaklarım uğulduyor, Yapılar eğiliyor, Çinko damlar Daraltıyor gökyüzünü Alaca bir bulut Geliyor üstüme Yuvarlana yuvarlana Kurşundan bir köpekle. Haksızlık etme Diyorum kendime. Kılavuzun oldu rüzgar, Su gibi dostun. Eğer dumanlıysa Kavruk dağlar; Bil ki gülün ahı, Hançerin sapı var. Ey benim umudumu Bölük bölük Eden hızarlar, Oluklu hançer, Güle narh koyanlar; Şahmaranın başı için Payınıza düşen ne? Bir gün sorarlar.”
Sayfa 169 - Kırmızı Kedi
··
132 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.