Yaşar Kemal’in ozanlığını kitapları okuyanlar bilirler karaktere giydirir türküleri ve şiirlerini. Bu kitapla beraber daha önceki kitaplarının alt yapısı kişiliği ile (Irgatlık anıları)bütünleşti. Röportajlarını izlemiştim ve bu kitapla beraber şiirini ve romanlarını oluşturan güçlü genç kişiliğini okuyorsunuz. ... Ben Güven Turan’ın önsözünden birkaç şey eklemek istedim.
“Şiirleri okurken, hiç düşünmemiştim
Yaşar Kemal 'in o yıllardaki yaşını. Bunlar, zamanının iyi şairlerinin iyi şiirleriyle rahat rahat yan yana gelebilecek şiirlerdi. Ne bir sözcük sarkıyordu ne bir yavanlık vardı. Sağlam şiirlerdi bunlar... Ama yaşını hatırlayınca , şiire yaşından da olgun bir giriş yapmış olduğunu kabullendim. Üstelik bir ikisi dışında, bu şiirlerde, onun büyük tutkusu halk şiirinin izleri de görünmez, "edebi şiirin", "yazılı şiir geleceği"nin ürünüdür bunlar.
Yaşar Kemal 1945'e kadar yoğunlaşmış şiirde ve çekilmiş... Hemen anımsayalım: İlk öyküsü
Pis Hikaye "nin yazılış tarihi 1946'dır... Sonrası, Türk öykü ve roman tarihinin sayfalannı taçlandırıyor, 1950'lerde yayımlanan birkaç şiiri bir yana. Ama belli ki burada bitmemiş şiiri Yaşar Kemal'in; "şiir bir çığlıktır; has bastırılamayan bir çığlık " sözünü haklı çıkaran daha önce yayımlanmamış beş yepyeni şiir daha yer alıyor bu kitapta. “
Yaşıyla alakalı çok önemli bir noktaya değinmiş Önsöz yazarı burda çünkü çıraklık şiirleri hamdır özentidir fakat Yaşar Kemal sağlam şiirlerle çıkmış sahneye. Yokluğun içinde çıkan bir deha hakikaten. Ve ekleyerek devam ediyor;
“Haydi, diyelim ki "Ulaş" ve "Merhaba" şiirlerini Zülfü Livaneli bestesiyle, Livaneli'nin sesinden duyduk... Şimdi onlara şiirin odağından eğilme zamanı geldi işte. öncelikle dikkatimizi çeken, her iki şiirin de geleneksel halk şiirinden beslenmiş oldukları. Özellikle ses, ton halk şiiri kaynaklı. Gene de, kalıpların benzerliğine karşın, özgün ve klişelerden uzak şiirler bunlar. Form olarak da kolay sınıflandırılır gibi değiller. örneğin "Ulaş" şiiri Ulaş Bardakçı için yazılmış bir ağıt mı? Bence değil ... Ne yakınma var ne ağlama... Vahlanma yok, ağıtların temeli olan. İsyancı bir şiir aksine; diklenen bir şiir... Bir destan mı? Böyle olmasını engelleyen temel bir şey var: Anlatımcı değil, sayıp dökmüyor, öykülemiyor kahramanlıklarını Ulaş'ın. Ayrıca, sadece Ulaş'a da odaklanmıyor: "Selam söyle" diye 1960'ların ve 1970'lerin öldürülen devrimcilerini kuşatıyor. Eluard'ın, Aragon'un savaş sırasında yazdığı şiirler gibi, kolay kolay kabına, kalıbına sığmayan bir şür "Ulaş" bence. "Merhaba", klasik halk şiiri kalıplarını kullansa da, klişe tadı vermeyen bir şiir. Yaşar Kemal'in 1940'lardan 1970'lere uzanan bütün yazı hayal içinde ilkgençlik yıllarının "Aşık"lığını, "Aşık Kemal"liğini, hiç bırakmadığını ortaya koyuyor.”
Önsöz bu kadar açıklayıcı iken yeni bir şey ekleyemedim.
Çok güzel bir okumaydı her zamanki gibi. Çok güzel bitti, bir kez daha hayran kaldım kendisine.. Çiçekler içinde uyusun. Bu topraklardan