Gönderi

Marcel Proust-4
1903 yılında annesi ölür; bu olaydan kısa süre sonra doktorlar, Proust'un gittikçe kötüleşen durumunun iyileşmesi olanaksız bir hastalıktan ileri geldiğini saptarlar. Bunun üzerine Marcel Proust, yaşamını bir çırpıda baştan aşağı değiştirir. Hauss- mann Bulvarı'ndaki evine sımsıkı kapanır; hep can sıkıntısından yakınan aylak adam, bir gecede yüzyılımızın edebiyat alanında gördüğü en çalışkan emekçilerden birine dönüşür; bir gecede kendini insanı en çok eğlendiren topluluklardan yalnızlıkların en derinine atar. Bu dönemde yazarın portresi, trajik bir portredir: Marcel Proust, bütün gün boyunca yatağındadır; zayıf, öksürüklerden ve krizlerden bitkin düşmüş vücudu hep üşür. Yatağında sırtına üst üste üç gecelik geçirmiştir, göğsünde vatkalı göğüslükler, ellerinde kalın eldivenler vardır ama Proust yine de üşür, üşür, üşür. Şömine sürekli yanar; pencere asla açılmaz; çünkü caddedeki birkaç cılız kestane ağacından gelen zayıf koku bile, ki bu kokuyu bütün Paris'te Proust'un göğsünden başka hiçbir göğüs algılayamaz, canının acıması için yeterlidir. Yazar, bir kadavra gibi kıvrılmış konumda hep yatar, yatar; ilaçlarla zehirlenmiş, ağırlaşmış havayı güçlükle ciğerlerine çeker. Ancak akşamın geç saatlerine doğru biraz yerinden doğrulur; biraz ışık, biraz parıltı görme ihtiyacını duyar; o sevdiği şıklık atmosferini yaşamak, birkaç aristokrat yüzü görmek ister. Uşağı, frakını giydirir, boynuna atkılar sarar, sırtına kat kat kürkler koyar. Daha sonra Proust, birkaç kişiyle gevezelik edebilmek, taptığı atmosfer olan lüksü görebilmek için Ritz'e gider. Kapalı arabası bütün gece boyunca Ritz'in kapısında bekler; sonra uşak ölesiye yorgun düşmüş olan efendisini alıp yeniden eve taşır. Marcel Proust, artık hiçbir davete katılmamaktadır; bu kuralı yalnızca bir kez bozar. Romanı için soylu bir aristokratın davranış ve tutumuna ilişkin bir ayrıntıyı gereksinmektedir. Bu yüzden bir gün, herkesin şaşkın bakışları arasında bir davete gider; amacı, Sagan dükü'nün monoklünü nasıl taktığını gözlemlemektir. Bir başka gece ise Paris'in ünlü kokotlarından birine gidip yirmi yıl kadar önce bir gün Boulogne Ormanı'nda giydiği şapkanın hâlâ durup durmadığını sorar; Odette'i betimlemek için bu şapkayı gereksindiğini söyler. Ama kadının kendisine nasıl güldüğünü görünce düş kırıklığına uğrar; kadın, sözü edilen şapkayı çoktan hizmetçisine vermiştir. Araba, ölesiye yorgun olan Proust'u Ritz'den eve getirir. Hep yanmakta olan sobanın üzerinde Proust'un gecelikleri ve göğüslükleri asılıdır, çoktandır soğuk çamaşırları giyememektedir. Uşağı, yazarı iyice sarıp sarmaladıktan sonra yatağına götürür. Ve Proust orada, önüne koyduğu tepsinin üstünde, Kayıp Zamanın İzinde adlı kapsamlı romanını yazmayı sürdürür. Yirmi dosya, taslaklarla tıka basa dolmuştur; yatağının çevresindeki koltuklar, masalar, dahası yatağın kendisi irili ufaklı kâğıtlarla kaplıdır. Ve böylece Proust gece gündüz, uyanık olduğu her saat, kanı ateşten kavrulur, eldivenli elleri soğuktan titrerken sürekli yazar, yazar, yazar. Kimi zaman bir dostu ziyaretine gelir; Proust, büyük bir merakla ona sosyeteye ilişkin türlü ayrıntılar sorar; sönmeye yüz tutmuşken, meraklı duyargalarını bir kez daha artık yitirmiş olduğu bir dünyaya, monden dünyaya doğru uzatır. Dostlarını av köpekleri gibi çevreye salar; bu dostların görevi, Proust'un falanca ya da filanca kişiye ilişkin en küçük ayrıntıları bile öğrenebilmesini sağlayabilmek için, ona şu ya da bu skandal hakkında bilgi yetiştirmektir ve Proust, kendisine yetiştirilen her şeyi sinirli bir açgözlülükle hemen not eder. Ateş ise vücudunu eritmeyi sürdürür. İnsan Marcel Proust, acınası bir beden olarak gittikçe daha solarken, roman ya da daha doğrusu Kayıp Zamanın İzinde başlığı altında toplanan roman dizisi gittikçe derinlere, enginlere uzanır. Romanın yazımına 1905 yılında başlanmıştır; 1912 yılında Proust, romanın bittiği kanısına varır. Roman, üç kalın cilt doldurur gibidir (ancak basım sırasında yapılan eklemelerle ortaya on cilt çıkmıştır). Artık yazarın kafasını meşgul eden konu, bu yapıtın nasıl yayımlanacağıdır. Kırk yaşında olan Marcel Proust, hiç tanınmamış biridir; aslında durumu, tanınmamışlıktan da kötüdür; edebiyat alanında Proust'un kötü bir şöhreti vardır: Marcel Proust, hani şu salon züppesi; arada sırada Figaro'da salonlar üzerine küçük anekdotlar kaleme alan şu monden yazarcık (bu arada okuduklarına hemen hiçbir zaman dikkat etmeyenler, Marcel Proust'u, Marcel Prévost diye okumuşlardır). Hayır, böyle birinin elinden iyi bir şeylerin çıkması düşünülemez. Bu durumda Proust'un dolaysız yoldan yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bunun üzerine dostları, bazı ilişkilerin yardımıyla yapıtın yayımlanmasını sağlamaya çalışırlar. Yüksek bir aristokrat, Nouvelle Revue Française'i yönetmekte olan André Gide'i davet eder ve romanı ona verir. Ancak daha sonra bu romandan yüzbinlerce frank kazanacak olan Nouvelle Revue Française, ret cevabı verir, Mercure de France ile Ollendorff'un tutumları da bundan farklı olmaz. Sonunda bu işe girişmeye razı olan yeni ve yürekli bir yayıncı bulunur; fakat dev yapıtın ilk cildi aradan iki yıl geçtikten sonra, yani 1914 yılında yayımlanabilir. Ve başarı kanatlarını tam açmak üzereyken çıkan savaş, uçuşu engeller. Savaştan sonra, yani ilk beş cildin yayımlanmasının ardından, Fransa ve bütün Avrupa çağımızın bu en kendine özgü epik yaratısının ayırdına varmaya başlar. Gelgelelim ünün parıltıları, artık yalnızca bitkin düşmüş, ateşler içerisinde yanan bir insan kalıntısını, zavallı bir hastayı aydınlatabilmektedir; Proust'un kalan gücünü toplamaya çalışmasının tek nedeni, yapıtının yayımlanışını görebilmektir. Hâlâ akşamları neredeyse yarı sürünerek Ritz'e gitmektedir. Orada, örtülü bir masanın başında ya da kapıcı locasında son düzeltmeleri yapmaktadır; çünkü evinde, odasında, yatağında artık mezarın yakınlığını duyumsamaktadır. Kendini yalnızca burada, sevdiği monden atmosferde biraz olsun güçlü duyumsayabilmektedir; eve vardığında ise kolu kanadı kırılmışça- sına yığılıp kalmakta, ya uyuşturucularla yorgunluğunu daha da artırmakta ya dostlarıyla kısa söyleşiler yapabilmek ya da biraz olsun çalışabilmek için kafeinden medet ummaktadır.→
Sayfa 80 - 81,82,83 Can Yayınları ModernKitabı okudu
··
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.