Gönderi

Sizi hiç durmadan kendi dağıma mı çağırayım, yoksa her şeyden önce size dağımı mı tanıtayım? Çağırma gücümü tartıyorum. Çağırma yetkimi yokluyorum. Her gece o meşhur belgeyi ışığa tutuyorum, bir hurma dalına dönüşen ay ışığına. Dağın ucuna çıkıp bağırmak istiyorum. Ah, dağın yirmi dört saati! Çağırma gücünü bulamadığım yalnızlık beyni. Beni de dağımdan sürgün, kendi babilimden sürgün tutan korku uygarlığı. Tutsaklık günlerim. Pisliğe mahkum bakırlarım. Lut kavminin tuzunda yanıp duruşum. Ölü bir balık gibi kör kör bakışım 20. yüzyıl aynalarında. Ah sabırsız yüreğim. Dağın bir yemiş gibi olgunlaşmasını beklemeyen, aydınlıksız, dehlizsi yüreğim. Yağmalanmış zenginliğim. Çalınmış ülkem. Kaybolmuş ziyaretim. Lekelenen melek vaktim. Leyla Mecnun baharım. Ölümsüz bir kabre asılmış kentim. Günah çelengi bedenim. Yasağın kirecine batmış kalbim. Fanilik alçım. Arabın düşmüşü, türkün ezilmişi, kürdün boğulmuşu gölgem. Siziflik alın yazım. Prometelik yankım. Dağılmış kalbimin son izleri düşlerim. Ah, beynimin besini insan. Beynim, insansız ölmekte. İnsanla, tıka basa dolmuş bir mide gibi yorulmakta. Bu kentin bütün kahvelerini dolaştım. Aradığım küçük bir sessizlikti. İnsanları, sessiz dekorlar gibi mi kullanmak istiyorsun zalim beynim? Hep bir bahçe düşünürüm. İlerde, doğuda, tepesi karlı, mavi ve yüksek dağlar. Bahçede gül çitleri. Gerçek doğu gülleri. İğdeler. Havuz. Suya düşen badem çiçekleri, yapraklar. Pembe şeftali çiçekleri, beyaz erik çiçekleri. Ağaçlar altında masalar. Beyaz örtülü masalar, masalara düşen ağaç gölgeleri. Kuş esintileri, gül kokusunun merhabası. Bahçede gezinen alnı aydınlık insanlar. Masalarda oturup bir şeyler yazıyorlar, sonra güneşe bakıyorlar. Kitap hışırtıları. Az ve yavaş konuşmalar. Ne üzüntü çığlığı, ne neşe kahkahası. Sabah rüzgarı esintisi ve bahar. Bu tablo benim dağımdan bir parçadır. Tabiatla insanın kaynaşmasında altın oran. Büyük şehirlerin insanı hadımlaştıran etkisinden kurtuluştur. Köyün, insanı, tabiat içinde eritişinden arınmadır. Ah, benim dağımdaki bahçemin ne köyle, ne büyük şehirle bir ilgisi var. Benim bahçem, zamana yeni bir usulle hükmetmek isteyenlerin ak örtülere bürülü masalara yerleştiği bahçe. Işık doğudan geliyor. Nar Cennet'ten iniyor. Kuşların kanat çırpışları bir Zebur ahengini ve bir İncil muştusunu taşıyor. Su kevserdir. Su zemzemdir. Su kurbanın kanını yıkıyor. Su, çocuk İsmail'in topuklarından fışkırıyor. Sanki bahçe, bütünüyle Rahman Suresinin bir tablosu, bir panoraması. Ciğerlerimiz mercan. Ah, ses yamyamının dişlerini uygarlık adına ruha geçirme hakkı. Dağa sığınma yürekliliğini öldüren, fakat dağ özleminden kurtaramayan, ruhumuza bir azap ateşi gibi yapıştırılmış yalnızlık kuşkuları.
'Dağ Çağrısı' isimli 11 sayfalık bölümün, derleme cümlelerinden oluşan bir alıntıdır.
·
291 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.