Hayatın üzerime üzerime estiği şu günlerde Hasan Ali Toptaş okumak beni gerçekten çok rahatlatıyor. Kurduğu cümleler, konuları anlatış biçimleri, ele avuca sığmaz hayal gücü ve kitaplarındaki melodilerle bunu başarıyor. Bu özelliklerinden sonra Toptaş’ın seni en çok etkileyen özelliği ne diye sorsalar kesinlikle ‘sesi’ derdim. Evet, onun buğulu sesi. Sesini adına çekilen Büyük Umutlar Belgeseli’nde duymuştum. Daha ilk anda bu sesin zihnimin derinliklerine kazınıp orda kendine bir yer edindiğini bilememişim. Daha doğrusu zınk diye orda kalmış da ben gelip geçici sanmışım. İşte sonra okuduğum her kelimesinde, cümlesinde, kitabında bu ses soğuk duvarlara çarparak harflere dönüştü sözgelimi, sonra odanın loş havasıyla birleşerek birer nota oldu kulaklarıma gümbür gümbür doldu. İşte böylesi bir sesin sahibini okumakla kendimi rahatlatıyorum.
Harfler ve Notalar’ı alıştığımız diğer Hasan Ali Toptaş kitaplarından ayıran en önemli nokta kitabın otobiyografik ve deneme tarzı yazılardan oluşması. Başından geçen olayları, anıları, sevdiği eser ve yazarları, arkadaşlarını, entelektüel birikimini kendi ağzından dinliyoruz. Bu da kitabın samimiliğine artı bir samimilik katmış bana göre. Gerçi, Hasan Ali Toptaş taşa yazsa yine okurum o ayrı bir şey. Belki bu kitabında kendine has bir melodiyle oluşturduğu cümlelerini göremiyoruz ya da savrula savrula gidip geldiğimiz diyarlar da yok ama kendini anlatmada, kendini kendine anlatmada, her zamanki başarısını gösteriyor Toptaş. Onun için ideal bir yazar tanıma kitabı Harfler ve Notalar. Anlatılacak o kadar çok şey var ki hangisini anlatsam çok zor karar verdim. Birkaçını anlatıp gerisini size bırakıyorum.
Kitabın en sevdiğim bölümü “Taşranın da Ötesinde” adlı kısımdı. Bu bölümde anlatılanları belgeselinde defalarca izlemiştim. Ama bunların yazıya dökülmüş halleri daha çok hoşuma gitti(Yazı, ses ve görüntüden daha mı etkili ne?). Hasan Ali Toptaş ismini ne zaman görsem ya da ne zaman duysam aklıma direk birbiriyle ilişkili üç şey gelecek: Aynalı lakabı, Halil Ahmet Amca ve Konuşan Katır kitabı. Bu üç şey belki de Toptaş’ı edebiyatımıza kazandıran en önemli etkendir. Bu olayı Toptaş’ın kendi sözleriyle kısaca özetlemek istiyorum: “İlkokul ikinci sınıfta başımın arkasında bir yara çıktı ve hastanede tedavi gördüm. Tedavi sonrasında yaranın olduğu yerdeki saçlar bir daha çıkmadı. Duvarların ve insanların yanından yürürken kelleşmiş olan yerin onların üstlerinde ışıl ışıl yansıdığını düşünüp çok utanırdım. Ve bir gün bunu fark eden bir çocuk bana –Aaa, aynalı geliyor, diye bağırdı. Bu cümle beni hem çok üzdü hem de kaderimi değiştiren cümle oldu. Çünkü onu sadece kasaba değil tüm dünya duymuştu. O zamanlarda Denizli’den kasabaya Halil Ahmet Amca diye biri geldi. Denizli’den çocuklar için kitap getiriyordu. Ben de ilk kitabımı ondan aldım. Kitabın ismi Konuşan Katır’dı. Utanıyordum o yara yüzünden ve nereye saklanacağımı bilmiyordum. Bu kitap bana saklanacağım yerin kelimelerin yeri olduğunu gösterdi,” diyor Toptaş. Ben burada Toptaş’a eserleri için değil de bir nevi onun yazmasına yol açan lakap takan çocuğa ve Halil Ahmet Amca’ya yürekten teşekkür etmek istiyorum. Belki onlar olmasa edebiyatımızda da Hasan Ali Toptaş diye birisi olmayacaktı. Bu olayı Hasan Ali Toptaş okumak isteyen herkese anlatacağım. Dinle, bir yara ve bir kitap insanı nasıl evirip çeviriyor bak da örnek al, diyeceğim.
Toptaş’ın örnek aldığı ve etkilendiği yazar ve kitaplardan da kısaca bahsetmek istiyorum. İlk okuduğu kitabın Konuşan Katır olduğunu söylemiştim. Ondan sonra Kemalettin Tuğcu ve Bekir Yıldız gibi yazarları okumuş. Ve git gide kitaplarla kendini bütünleştirmiş. Bu kitaplardan biri de adını en çok duyduğumuz Tristram Shandy adlı kitap. Bu kitap konulardan sapmalarıyla ünlü imiş. Tabii ki ben de hemen listeme aldım. Toptaş’ın ayrı bir bölümde ele aldığı yazarlardan biri de E. M. Cioran. Toptaş, “Cioran okumak her daim iyidir, çünkü onu okuduğunuzda kendinizi kötü hissedersiniz,” diyor. Gerçekten de öyle. Yarım yamalak okuduğum ender kitaplardan biri de olsa Çürümenin Kitabı’nı okurken Cioran’ın bu tarzda bir yazar olduğunu hissetmiştim. Ve Toptaş sayesinde Çürümenin Kitabı’nı tekrar okuyacaklarım arasına aldım. Bahsedecek o kadar çok eser ve yazar var ki ama ben son olarak Toptaş’ın Kafka hayranlığından bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz kendisine Doğunun Kafkası deniliyor. Toptaş Kafka’nın hikayelerini defalarca okuduğunu ve aklına ne zaman eserse açıp tekrar okuduğunu söylüyor. Herhalde hiçbir hikayeye Kafka’nın Hikayeler’ini değişmez Toptaş. Kitapta Proust, Borges, Joyce, Kundera gibi bir sürü yazarın ismi geçiyor. Hepsini listeledim.
Toptaş’ın kitaplarında en dikkat ettiği şeyin kurduğu cümleler olduğunu Harfler ve Notalar adlı bölümü okuyunca iyice düşünmeye başladım. Bir söyleşisinde cümleler üzerinde çok çalıştığını, eksik bir şey hissettiği anda cümleyi tekrar baştan oluşturduğunu söylüyordu. Bu kitapta da bir cümle yazmanın aynı zamanda bir beste yapmaya benzediğini, kitabın altında yatan ritim duygusunu hissedemeyince o kitapta bir şeylerin eksik olduğunu anlatıyor. Toptaş okuyanlar, özellikle ilk kelimeden itibaren başlayan ahengin cümle boyunca devam ettiğini bilirler. Bunun en önemli örneği bir cümlenin neredeyse bir sayfayı kapladığı Bin Hüzünlü Haz kitabı bana göre. Orada Toptaş cümleleriyle Alâeddin’i mi arıyordu yoksa cümlelerin içinde bilinçli mi kayboluyordu kişiye göre değişir tabii.
Sanırım uzun bir yazı oldu. Ama söz konusu Toptaş olunca akan sular buz tutuyor benim için. Kütüphaneme tekrar tekrar okuyacağım bir kitap ekledim. Bir insanı dışardan ne kadar tanıyabilirseniz Harfler ve Notalar ile Toptaş’ı dışardan o kadar tanımış oldum. Kitap gerçekten bana gerek Toptaş gerek de farklı eserler, yazarlar hakkında çok şey kattı. Öyle ki gidip Konuşan Katır, Köyünü Unutan Adam, Sahipsizler, Kaçakçı Şahan, Reşo Ağa, Don Kişot, Ulysses gibi kitapları aldım. Ve ilerde çokça işime yarayacak uzun bir liste çıkardım kitaptan. Çok çok uzun onun için buraya yazmadım. İsteyen olursa atarım kendisine. Elimde diğer kitapları mevcut ama sırada hangisine başlayacağım bilmiyorum. Öneri kısmına gelirsek bu kitabı hemen okumayın, şöyle belli başlı eserlerini okuduktan sonra okuyun ki ne büyük yazarmış yahu şu Hasan Ali Toptaş deyin. Bana gelince üstüme örtecek yorgan bulamasam Toptaş’ın kitaplarını üstüme örter uyurum, öyle bir Hasan Ali Toptaş işte. Bir inceleme de böylece bitti. Kitapla kalın…