Kurt Kanunu - K. TAHİR /Okumak Güzeldir Kitap Okuma Yarışması!
İncelememe bir teşekkürle başlamak istiyorum.
Kemal Tahir ile tanışmama, gözümü korkutan eserleri okumama vesile olan 
Eyüpsultan Belediyesi'ne teşekkür ediyorum. Geçen yıl da aynı yazarın 
Yorgun Savaşçı isimli eserini okumuştum yine sizin vesilenizle.
Ne güzel şeyler bunlar. Hep birlikte, heyecanla aynı kitapları okumak ve bu kitaplarla ilgili hazırlanan sorularda buluşmak... Böyle etkinliklerin artması ne güzel olurdu. Ülkecek ihtiyacımız var. Yeri gelmişken konu ile ilgili bilgisi olmayanları da yarışmaya davet etmek isterim. Bu yarışmanın kaybedeni yok. Her halükarda beş kıymetli eseri okumuş oluyorsunuz.
Gelelim esere...
Kurt Kanunu
Ne kadar erken gitti değil mi 
Mustafa Kemal Atatürk
Daha yapılacak ne çok şey vardı...
Peki ya daha erken gitseydi?
Ya yıllar öncesinin bir suikast girişimi amacına ulaşsaydı?
Eser de tam olarak 1926 yılında planlanan bu suikast girişimi etrafında şekilleniyor.
Bu girişim çerçevesinde:
İttihat ve Terakki partisi
Çok Partili Hayat
Tahriri Sükûn Kanunu
İstiklal Mahkemeleri
Saltanat ve Halifeliğin kalkması
Cumhuriyetin ilanı gibi dönemin tarihi kavramları, insanların bakış açısı hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz.
"Erkek kısmında kısırlık olmazmış. Bu kısırlık belası, Allah'ın, karı başına dolandığı bela!" (s. 125)
"Bildiğin eksik etek, saçı uzun, gayet kısadır aklı." (s. 228)
Kadının kısır olması,
imam nikahı ile kadınlar üzerine eş alma,
önceki eşe olumsuz davranışlar,
kadının cinsel meta olarak görülmesi vesaire dönemin birçok düşüncesi eserin arka planında gözlemleniyor.
Esas olarak üç bölümden meydana geliyor eser, bunlardan ilkine Abdülkerim Bey kahramanlık ediyor. İkinci bölümün ana kahramanı Kara Kemal Bey. Son bölüm ise Emin Bey'in bakışından sunuluyor. Üçünün ortak özelliği eski İttihatçiler olmaları ve olaya bir şekilde karışmış, karıştırılmış, karışanları korumuş olmaları...
Çok hoş bir detay var:
Yazar dünya edebiyatında okuduğu eserlerde geçen sözlerden romanında yararlanmış. Edebi düzeyinin oldukça ileri olduğunu görüyorsunuz:
"Çocuk, yirmi beş yaşına kadar babasıyla anasını saygıyla sever, yirmi beşten sonra yargılar, daha sonra da bağışlar." (s. 170)
Okuduklarında 
Martin Heidegger gibi düşünürler de öne çıkıyor.
Kitabın başından itibaren zihnimizde oluşturulan temel sorular:
Sorumluluk nedir?
Kimler sorumluluk duyar?
İnsanı kısıtlar mı yoksa özgür mü kılar?
İnsan sorumluluktan kaçabilir mi?
Eser boyunca düşündürüyor bu sorular.
Cevap bulabiliyor muyuz?
Bunu size bırakıyorum.
"Çürüdük hepimiz. Çürüdüğümüzün farkına varmadan çürüdük." (s. 33)
Öyle değil mi?
Varsak da varmasak da çürüyoruz bir şekilde.
Daha ölmeden kokmaya başlıyor çürüklerimiz.
Ruhumuz çürüyor, düşüncelerimiz çürüyor, bıraktığımız izler çürüyor.
"İnsan da ruhtan, yokluktan başka bir şey değildir." (s. 161) O ruh da gidiyor işte. Geriye insan kalır mı?
"Rabbin bana bir nimeti varsa o da sensin." (s. 140)
En başta hep böyle dediğimiz insanları yitiriyoruz. Ama fiilen ama ruhen... Yitiş böyle başlıyor. Sonrası çürüme işte. Bedenen ayakta kalmaya çalışan insan yığınları... Bazen bu çaba da kâr etmiyor işte... "Çabaladıkça battım. Kendi kendimi batırdığımın hiç farkında olmadan..."
"Kurtlukta düşeni yemek kanundur."
Gerçek konular,
Gerçek kişiler,
Gerçek hesaplaşmalar,
Cumhuriyetin ilk yılları...
Bu suikaste karışan ve karıştırılan insanların kurtulma çabaları, düşünceleri...
Dolu dolu bir eser.
Başları biraz sıkıcı gelse de okudukça açılacağını hissedeceksiniz.
Gerek yarışma kapsamında gerekse bireysel olarak okuyabilirsiniz.
Yarışmaya katılmayı düşünenler için paylaşıp daha çok kişiye ulaşmasına vesile olabilirsiniz.
··
3.938 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Bugün sahaftan aldım ve ilk sizin yorumunuzu okudum. İleriki zamanlarda detaylı tavsiyenizi isterim :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.