Gönderi

Hizmet edilmesi gereken tek efendi güzelliktir.
Brissenden Martin'i bir şair olduğuna ikna etmekle kalmadı, kendisinin de bir şair olduğunu ifşa etti. Onun şiirleriyle ayakları yerden kesilen Martin, en çok da bunları yayımlatmak için Brissenden'ın o güne kadar hiçbir çaba içine girmemiş olmasına şaşırmıştı. Martin'i onun şiirlerini pazarlama konusunda gönüllü olaması üzerine de " Tanrü hepsinin kökünü kurutsun!" Diye tavsiyede bulundu, " ve o dergileri de rahat bırakın. Gemilerinize ve denizinize dönün, anladınız mı , Martin Eden? Size ancak bunu tavsiye edebilirim. İnsanların bu hastalıklı, kokuşmuş şehirlerinde ne işiniz var sizin? Güzelliği bu dergiler krallığına peşkeş çekmek için uğraştığınız her gün, kendi kendinizi boğazlamış oluyorsunuz. Bana geçen gün bir şey demiştiniz. Dur bakayım, neydi o? Ha, evet, 'Efemeraların en sonuncusu olan insan.' Pekâlâ, sizin gibi, efemeraların sonuncusu olan birinin şan ve söhretle ne işi var? Bilin ki ünlü olursanız, o şöhret sizi zehirler. Benim görüşüme göre siz böyle bir haltı yemek için fazla sade, fazla saf ve fazla aklı başında bir adamsınız. Umarım o dergilere tek bir şiir bile satamazsınız. Hizmet edilmesi gereken tek efendi güzelliktir. Ona hizmet edin ve gerisini boş verin! Başarı! Sizin şu Hanley'in ' hayalet'ini bile bastıran Stevenson sonenizde, ya da ' Aşk Döngüsü'nde ve denizle ilgili o şiirlerinizde değilse eğer, hangi cehennemde o zaman o başarı denen şey? "Mühim olan size mutluluk veren işte başarılı olmak değil, o işi yaparken aldığınız keyiftir. Bunu bana anlatmanıza gerek yok. Ben biliyorum. Siz de biliyorsunuz. Güzellik canını acıtır insanın. Bu sonsuza dek süren bir acı, iyileşmeyen bir yara, ateşten bir bıçaktır. O dergilere neden oyun oynayacaksınız ki? Hedefiniz güzellik olsun. Güzelliği altına tahvil etmen gerekli mi? Bunu isteseniz de yapamazsınız zaten, o yüzden o konuda heyecan yapmanıza da gerek yok. Bin yıl da okusanız Keats'in tek bir satışıyla eşdeğer olan bir şey bulamayabilirsiniz o dergilerde. Şöhreti ve parayı bir kenara bırakın, hemen yarın gidin bir gemiye tayfa olarak yazılın ve denizinize dönün." "Hayır. Ben bunu şöhret için değil, aşk için yapıyorum." Diye güldü Martin. "Sizin evreninizde aşka yer olamadığı anlaşılıyor; benimkinde ise güzellik, aşkın cariyesidir." Brissenden ona hem acıyarak, hem de hayranlıkla baktı. " Öyle gençsin ki, Martin oğlum, öyle gençsin ki... Yükseklerde kanat çırpmak istiyorsun ama kanatların en hoş renklerle bezeli en narin tüller gibi ince. Dikkat et de onları yakma, diyeceğim ama bana kalırsa onları çoktan yakmışsın sen. Şu senin 'Aşk Döngüleri'ni yazma nedeninin yere göğe koyamadığın bir eksik eteğin beğenisini kazanmak olması, ne kadar da yazık!" "Ama sadece o eksik eteği değil, aşkı da yere göğe koyamıyorum o şiirlerde..." Diye güldü Martin. "Çılgınlığın felsefesi bu," diye yapıştırdı Brissenden. "Ben de ayfon çekip de kafayı bulduğum rüyalarımda dolaşırken kendimi böyle ikna etmeye çalışırım. Ama dikkat et. Bu burjuva şehirleri seni öldürebilir. Seninle karşılaştığım o hainlerin mağaralarına bir baksana. Çürümüşlük ve kokuşmuşluk bile yeterli tanımlamalar değil orası için. İnsanın öyle bir ortamdan akıl sağlığını koruması mümkün olamaz. Rezil bir yer orası. Kadın olsun, erkek olsun, oradakilerin içinde aşağılayıcı olmayan tek bir kişi bile bulamazsın. Hepsi de en fazlasından kum midyelerinki gibi bir zekâyla ve sanatsal güdülerle yönlendirilen neşeli birer kursaktan ibaret ve..." Aniden durarak Martin'e baktı. Sonra şimşek hızındaki bir sezişle durmu kavradı. Yüzündeki ifade bir anda şaşkınlıkla karışık bir dehşete dönüştü. "Sen i muhteşem 'Aşk Döngüsü'nü onun içi... O soluk benizli ve pörsük dişi mahluk için yazdın!" Martin'in sağ eli aynı anda Brissenden'ın gırtlağını mengene gibi sıkmaya ve dişlerini tıkırdayana kadar sarsmaya başladı. En küçük bir korku belirtisi bile olmayan o gözlerde sadece merakla bakan alaycı bir iblis görüyordu. Martin birden ne yaptığını fark etti ve Brissenden'ı boynundan yakalayıp yanlamasına yatağın üzerine fırlattıktan sonra ellerini gevşetti. Güçlükle nefes alan Brissenden bir dakika kadar acıyla kıvrandı, sonra kıkırdamaya başladı. "Daha iyi silkeleseydin keşke, o zaman sonsuza dek sana borçlu kalırdım," dedi "Bugünlerde sinirlerim aşırı derecede gergin," doye özür diledi Martin. "Umarım canınızı yakmamışımdır. Durun, size taze bir sıcak içki hazırlayayım." "Seni genç Yunan seni!" Diye devam etti Brissenden. "Bedeninle gurur duyup duymadığını merak ettim doğrusu... Bir şeytan gibi güçlüsün. Genç bir panter, bir alan yavrusu gibisin. Eh, bu kuvvetinin bedelini ödeyecek olan da sensin, öyle değil mi?"
·
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.