Gönderi

“Etrafına bakındı, oturma odası biraz boğucu, bir baygınlık gibi zayıf aydınlanmış. Hafifçe başını kaldırdı, etrafı inceledi ve evin karanlıkta kaybolan diğer bölümünü fark etti, köşelerde ciddi ve belirsiz nesneler kayıyordu. Kapıdan geçtiği anda yolunu el yordamıyla bulması gerekecekti. Ve özellikle de bir çocuk olsa, yengesinin evinde, gece uyansa, ağzı kurumuş, su almaya gitse. İnsanların her birinin delinemez, gizli uykularında soyutlanmış olduklarını bilerek. Özellikle de o çocuk olsaydı ve o geceki ya da o gecelerdeki gibi, mutfağa geçerken bir mezarlıktaki gibi, özgür, kararsız rüzgarda, avludaki hareketsiz ay ışığıyla karşılaşsaydı… Özellikle de korkmuş çocuk olsaydı, karanlıkta belirsiz nesnelere çarpardı ve her dokunuşta nesneler açık, soğuk, sabit gözleri olan sandalyeye ve sehpalara, engellere dönüşürlerdi birden. Ama aynı zamanda tutsak da. Yumruktan sonra acı, ay ışığı beton terası ortaya çıkarıyor, susuzluk bedeninde hatıra gibi uyanıyor. Evin derin sessizliği, hareketsiz, kurşuni komşu çatılar…”
Sayfa 149Kitabı okudu
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.