Merhabalar. Sağlıklı günler dileyerek başlıyorum . Zira bu kitapta mümkün olmamış.
Jack London okurken kafamın içinde bir film döner sürekli. Kitap okuduktan sonra kendimi sorgularım hatta ben bir film mi izledim acaba? Olaylar, döngüler , felsefe, insan ...
Jack London 'un insanlardan ne kadar yorulduğunu da hissederim. Her kitabında insanlar hakkında bir umutsuzluğu var sanki. Okurken yazarın azabını benim gibi hissediyor musunuz? Şahsen ben onunla karşı karşıyaymışım gibi geliyor. Onu dinledikçe kalbim kırılıyor. Gerçekleri çıplak bir biçimde kalbi buruk şekilde anlatıyor. Ellerinizi uzatıyorsunuz ama o yok...
Yazarın hayatını araştırmanızı öneririm. Bunu incelemeyi yazarken yazmayı düşündüm ama sonra okuyuculara kısa bilgi vermektense onların bunu keşfetmesini istedim.
Zira
Jack London yazacağım kısacık biyografiden daha değerlidir. Bir deniz gibi . Derinlere gitmek sizi biraz boğabilir. Ya da onun en sevdiğim eseri olan
Martin Eden kitabını da okuyabilirsiniz. Otobiyografik özelliği taşıyan bu romana inanın bayılacaksınız.
Şimdi
Kızıl Veba 'ya gelelim. Keşke covid'den önce okusaydım dedim şahsen. İlk okuduktan sonra kesin inanmazdım. Sonra sürpriz...
Beni en çok etkileyen kitabın 1910'da yazılması ve içeriğin 2010'da geçmesi. Çok seviyorum yazarların ileriye dönük hikayelerini. Zekalarına hayran kalıyorsunuz.
Kitap herkesin ölümcül bir virüse yakalanıp toplumun yok olmasıyla beraber bir dedenin üç torununa bu vebadan sonra olanları anlatmasını anlatır. Bu vebadan sonra insan egemenliği nasıl yok oluyor, insanlık nasıl taş devrine dönüyor kendi gözlerimizle görüyoruz.
Dengeler değişiyor. Güçlü olan zengin ve asiller değil artık yabani hayatta hayatta kalmayı becerebilenler. Evcilleştirilen hiçbir hayvan yok artık. İnsanlık egemeni sonra eriyor. Ve doğa insanların onlardan çaldığı her şeyi geri alıyor.
Bunları dede torunlarına anlatırken insanlığın ilk haline dönüşümünden de çok yakınıyor. Ama biliyor ki insan yine tepeye gelecektir. Zira tarih tekerrürden ibarettir.
Karakterlerimiz dedenin anlattığı şeylere yer yer inanmakta güçlük çekiyorlar. Üniversite, araba, uçak, silah , barut... İnsanlık yok olduğu için kelimeler de yok olmuştu icatlarda. Her şey en başa dönmüştü.
Karakterlerimiz arasında (Harun Çelik söylediğinde de tam isabet dediğim ) bir bağ bulunuyor. İlk çocuk bilgiyi keşfetme ve liderlik özellikleri var. İkinci çocuk savaşa ve kaba kuvvete meyilli. Üçüncü çocuk ise büyülere ve ilahi güce inanır. Bunlar toplumun üst seviyesindeki üç kişiyi temsil eder. Yöneten, asker, din adamı.
Çok uzun oldu biliyorum ama belirtmek istediğim bir şey daha var. Bu toplumun eski üyeleri Kızıl Veba'ya neden Kırmızı Veba derken dedenin özellikle Kızıl Veba demesi çok ilgimi çekti. 16. yüzyıl da ortaya çıkan ve milyonlarca insanın ölmesine sebebiyet veren Kızıl hastalığıyla çok benziyor çünkü. Belirtileri özellikle.
Son bir artı bırakıp konuyu kapatıcam. Benim kitabımda bir öykü daha vardı. Dergide yayınlanmıştı . İthaki yayınları kitaba eklemişti. Çok beğendim ben şahsen.
Öykü Çin'in dünya nüfusunun yarısından fazla olduğu için endişelenen dünya devletlerinin Çin'e bir virüs bombası göndermesini anlatıyor. O sıra
Jack London bir paragrafta virüsün evrim geçirdiğini ve yavaş yavaş dünyaya yayıldığını anlatır.
Bu kızıl veba mıdır? Bunun cevabını kitapta vermiyor. Ama büyük ihtimalle insanlığın sonunu insan getiriyor...
Kızıl VebaJack London · İthaki Yayınları · 202032,1bin okunma
Kendi yazdığım incelemeden sonra “ay harbiden bunları söylemeyi unutmuşum” dediğim bir inceleme. Okurken hissettiklerimi çok güzel anlatmışsın. Eline sağlık 🎉
İncelemeni okurken çok etkilendim çok sevdiğim bir yazarın bir kitabına böyle güzel bir incelemde tanışmak beni çokça mutlu etti hem gidip kitabı bitirmeliyim