Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.
Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak murted ayaklarının
ıslak ve karanlik toprağın üstünde koşması gibi.
Yağmur çiseliyor.
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkanının karşısında
Bedreddin'im bir ağaca asılı.
Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.
Yağmur ciseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü...
Nazım Hikmet Ran
Osmanlı tarihi, tarih kitaplarında paketlenerek sunulduğu gibi değildir. O “kahramanlıklarla” dolu resmi tarihin, göz ardı edilen gerçek bir yüzü vardır, bu da ezilenlerin ve mağdurların gayr-ı resmi tarihidir.
Şeyh Bedreddin de, o gayr-ı resmi tarihin önemli aktörlerindendir.
“Şeyh Bedreddin ile ilgili tarih, karşı ve yasaklı bir tarihtir. Onu anlayabilmek ya da yazabilmek için karşı tarafa, yasaklı tarafa geçmek zorunludur."
Hep yasaklı tarafta oldum...
Yasakları sevdiğimden değil mantığını anlayamadığımdan olsa gerek...
İzleyenler kağıt filmini bilir şöyle bir repliği vardı hani;
Bir sabah uyandınız. Ve birileri diyor ki size ‘Sabah kahvaltısında zeytin yemek yasak.’
Ne olurdu?
-Sabah kahvaltısında zeytin yemeyiz.
-Yanlış.
“Her yasak kendi isyancısını yaratır.”
"Zeytin severler bir örgüt kurarlardı. Üzerinde zeytin dalı amblemi olan bir bayrakları olurdu. Zeytinlere özgürlük diye bir marşları olurdu belki."
Yasaklar başka bir yazı konusu... söylemek istediğim anlaşıldı diye düşünüyorum... geçelim Şeyh Bedreddin ile ilgili incelemeye....
Ernst Werner ’e göre Bedreddin, Osmanlı tarihinin en müstesna şahsiyetlerinden biridir. Çünkü o, tek bir isyanla tüm Avrupa’da ayaklanmış(
Thomas Münzer ve Köylüler Savaşı ) köylü ve zanaatkârdan fazlasını ölüm pahasına peşinden sürüklemiştir.
“Şeyh Bedreddin ayaklanmasının dinsel-ideolojik niteliğinin sınıf savaşımının özgül biçimlerinden biri olarak yorumlanması” gerekir “Anadolu, hatta tüm İslâm tarihi boyunca, yoksul halk kitlelerinin eşitlik özleminin Mehdî inancında ifadesini bulur. Şeyh Bedreddin Alman köylü önderi Thomas Münzer gibi bizi evrenselci bir perspektife yönlendirir:
Şeyh Bedreddin ayaklanmasına çok sayıda Akıncı subayların, Türk göçmenlerin ve Hıristiyan kitlelerin katılması, Bedreddin’in halklara ütopik olmayan bir alternatif sunduğunu gösterir.
“Tanrı dünyayı yarattı ve insanlara verdi. Demek ki; dünyanın toprağı ve bu toprağın bütün ürünleri insanların ortak malıdır. Ben senin evinde kendi evim gibi oturabilmeliyim, sen benim eşyamı kendi eşyan gibi kullanabilmelisin. Çünkü bütün bunlar hepimiz içindir ve hepimizin malıdır.”
Şeyh Bedreddin’e göre, dünyanın toprağı ve bu toprağın bütün ürünleri insanların ortak malıdır.
Bedreddin sevgiyi, insanın bütün kötülüklerden kurtulması, yücelmesi ve Tanrı katına yükselmesi olarak anlar. Eşitlik ve kardeşlik düşüncesini hep ön planda tutar. Bu anlamıyla Anadolu topraklarında yetişmiş insanlık tarihinin en önemli halkçı-toplumcu önderidir.
Savunduğu görüşleri Anadolu’da kısa zamanda ciddi bir etki yaratır ve taraftar toplar. Bunda en önemli rol; yoldaşları
Torlak Hû Kemal ’indir
Börklüce Mustafa Aydın’da, Torlak Kemal ise, Manisa’da Osmanlı ordusuna karşı direnişler gerçekleştirmektedir.
Şeyh Bedreddin, bütün dinleri birleştirecek ideal bir mistik devlet uğruna, dinsel biçimciliğe, saltanata ve ekonomik ayrımcılığa karşı çıktı ve bunun için ayaklanmaya önderlik etti…
Şeyh Bedreddin’i bir ayaklanma önderi olmasının ötesinde derin felsefi görüşleriyle çağına göre çok ileri bir düşünce adamıdır ve teori ile pratiği en canlı, en insancıl yükseklikte sosyal sentezine ulaştırmıştır.
Bedreddin’in en tanınmış eseri
Varidat ’tır. Vâridât, tasavvuf terminolojisinde “ilahi ilhamlar, Tanrı’nın gönüle ilettiği bilgiler ya da gönüle doğan esintiler” anlamına gelen çoğul bir kelimedir.
Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa
öptüler
şeyhlerinin elini.
Al atların kolanını sıktılar.
Ve İznik kapısından
dizlerinde çırılçıplak bir kılıç
heybelerinde el yazma bir kitapla çıktılar…
Kitaplarının adı:
"Varidat’dı"
O, “Aydınlanma dünyasında ve mazlumlar katında 72 milleti eritti; bir yaptı. İnsan-evren-Tanrı sorununu yeniden irdeledi: İnancın yerini akıl aldı. İnanca dayanan tanrıbilimin karşısına, inancı aklın denetimine veren Bâtini felsefeyi yerleştirdi. Tanrı-evren sorunu inanç sorunu olmaktan çıktı, bir insan sorunu durumuna geldi.”
Şeyh Bedreddin, kendi çağdaşları sayılabilecek olan İslâm medeniyetinin Aristotales’i
İbn-i Haldun 'dan da, Batı dünyasında Wicleften sonra ilk din reformcusu Çek papazı Jean Huss ’ten de daha önemli bir şahsiyettir...
Hikmet Kıvılcımlı ’ya göre, “Simavnalı Şeyh Bedreddin, yalnız Türkiye devrim tarihinin değil, bütün insanlık için sosyal devrim tarihinin en ilgi çekici büyük kahramanıdır....
Onun hakkında
Mahir Çayan 'da şöyle diyordu: “Sosyal devrimde belirleyici rolü sadece ihtilalci inisiyatif oynamaz. Tarihi kahramanlar değil, kahramanları tarih yaratır. Devrimler tarihi, iktidarı ele geçirmesine rağmen, objektif şartların yetersizliğinden dolayı ihtilalci inisiyatifin hüsranla sonuçlanması ile doludur. Thomas Münzer hareketinden, Şeyh Bedreddin ve Paris Komünü’ne kadar tarih, o yaşanılan devrin maddi temelleri ile uygunluk içinde olmayan ihtilalci inisiyatifin mağlubiyetlerine sahne olmuştur.”
Bedreddin yoldaşları kahramanca çarpıştılar. 8 bini öldü. Diğerleri esir edildiler.
Bu olayı, Nâzım Hikmet; “Şeyh Bedrettin Destanı” kitabında şöyle destanlaştırır:
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber
hep beraber sürebilmek toprağı
ballı incirleri yiyebilmek hep beraber
yarin yanağından gayri her şeyde
her yerde
hep beraber
diyebilmek için
on binler verdi sekiz binini…”
Yenilen Bedreddin Yoldaşları, Ayasluğ şehrine götürülüp boyunlarını vurdurdular. Börklüce Mustafa’yı da kollarından bir deveye bağlayarak çarmıha gerdiler. Bir çok şehirlerde gezdirerek teşhir ettiler. Manisa dolaylarındaki Torlak Kemal’de aynı akıbete uğratıldı.
Bu sırada Deliormanda Bedrettin’in etrafında bir çok halk toplanmıştı. Teşkilâtlanmak üzereydiler. Bunun duyan Sultan Mehmet adamlarından bazılarını Bedrettin’in yanına göndererek, onun müritliğine geçmelerini söyledi. Aslında bunlar birer ajandı. Ve fırsatını kollayarak Bedrettin’i çadırında bastırıp bağladılar. Serez şehrindeki Sultan Mehmet’in yanına götürdüler. Öldürülmesine fetva çıkartıp Serez çarşısında bir ağaca astılar.
1935 yılına gelinceye dek, Şeyh Bedrettin ‘in gerek dedeleri, gerekse doğduğu yer ve tarih üzerine açık hiçbir şey bilinmiyor gibiydi. O yıl “İnkılâp Müzesi”nde Şeyhin torunu hafız Molla Halil’in manzum elyazma “MENAKIB”ında olduğu gibi anlatılan Şeyhin kendisi kadar soyu da çok ilgi çekiciydi.
●Osmanlıların doğuşunda,
●Rumeli’ye geçişinde
●İslâm öncüsü olarak büyük Haçlılar seferini bozuşunda,
Şeyh’in soyu olağanüstü önemli, öncü rolünü oynamıştı. Bu rol aydınlanmadıkça, Osmanlılığın pek çok sırları karanlıkta kalırdı.1939 yılı, Menâkıp esas tutularak Şeyhin hayatı yeni baştan yazıldı:
“Tarih, gelecek için kavga verip, yitmiş bile olsa, insanlık için vuruşanları hiç unutmaz.”
Keyifle okuyunuz. ....!!!!
Cemo beyy,
Sizin o harika, düzgün,bilgece anlatımlarınızdan,betimlemelerinizden,analizlerinizden ve de tavsiyelerinizden sonra okunmayacak kitap yoktur diye düşünüyorum.
😉👏🏼
Bin teşekkür ederim... şimdiye kadar hep tavsiye üzerine kitap okudum... ve hiç pişman olduğumu hatırlamıyorum... kitap değerlendirmesi bir nevi kitap tavsiyesi yerine geçtiğinden bende tanıdık tanımadık bu şekilde değerlendirmenin insanlara faydalı olabileceği refleksiyle yazıyorum.... amaç hasıl oluyorsa kafi... yorumunuz için tekrar teşekkür ederim 🧿🥀