Lozan parlak bir istiklâl abidesi olarak Türk ufuklarına dikilmişken sosyal hayatımız eskisi gibi kalsaydı; tekkeler, üfürükçüler, medreseler kalkmasaydı, geriliklere karşı realiteler noktasından ileri gidiş yapılmasaydı, taaffün etmiş, bozulmuş, şekilden şekle girmiş taassub, karanlık ve dalalet bugün dahi tesirini yapsaydı, bugünkü hukuk fakültesi anlayışının yerinde faraza medresetülkuzatın uyuşturucu ve öldürücü hayatı mevcut olsaydı, bilgi hayatına girmeyerek normal mektepler yerine medreselerin uyutucu hayatı arkasından gitseydik, birtakım biçare insanlar bu memleketin uleması sayılsaydı, gene ileri gitmemize imkân var mıydı? Müstakil devletin bu bakımdan istikbalin herhangi bir hâdisesine göğüs verme cihetinden bir kıymeti olur mu idi? Hayır, bu hususta hepiniz benimle birleşirsiniz. Bu sualleri ne kadar çoğaltırsanız çoğaltınız varacağınız netice şudur:
Türk inkılâbı ve istiklâli birbirinden ayrılmayan iki unsurdur. Biri olmazsa diğerinin düşeceği ve biri olmadan öbürünün yaşayamayacağı muhakkaktır. Şu halde Türk hayatının iki büyük desteği olan bu iki mukaddes mefhumu aynı anlayış ve aynı değerle göğsümüze basmak mecburiyetindeyiz. Onları yaşatmalı ve yarının nesillerine bugünkünden daha parlak olarak teslim etmeliyiz. Yalnız inkılâbı yapmış, yalnız istiklâl kazanmış bir Türkiye değil, onların her ikisini birden başarmış bir Türkiye, bizim bugünkü Türkiyemizdir ki, başı dik olarak, ak ve güler yüzle aydınlık istikbâl yolunda ilerler ve mevcudiyetini bütün yeryüzüne tanıtabilir, saydırabilir.