Gönderi

“Yaşamak mı, yoksa ölmek mi, mesele burada. Kör talihin sapanlarına, oklarına zihninde tahammül göstermek mi daha mertçe olur, yoksa kaygıların ummanına karşı silahlanıp onları yok etmek mi? Ölmek: Uyumak. O kadar! Bir uykuyla kalp üzün­tüsünü, tabiatın bedene miras olarak verdigi bir acı­yı sona erdiriyoruz diyebilmek, candan gönülden istenecek bir son olur. Ölmek, uyumak. Uyumak: Belki de rüya görmek! Ya, dert orada: Çünkü bu ölümsüz kalıbı üstümüzden sıyırıp attıktan sonra, ölüm uykusunda kimbilir ne rüyalar görürüz düşün­cesi bizi durmaya zorluyor. Yaşamak felaketini uzatan, işte bu düşünce. Yoksa - insan bir hançer­le kendi işini kendi halledebilirken - zamanın sil­Iesine, hakaretlerine, zalimin haksızlıklarına, ken­dini begenmişin küstahlıklarına, karşılıksız kalan aşkın acısına, kanunun ihmaline, mevki sahibinin kibrine, sabırla gösterilen Iiyakatin değersizler elin­de hor görülmesine kim tahammül ederdi? Meşak­katli bir hayatın yükü altında inleyip ter dökmeye kim razı olurdu? Ne çare ki, ölüm - sınırlarını aşan yolculardan hiçbirinin geri gelmediği o bilinmez ül­ke - ardında da belki bir şey vardır korkusu, zih­nimizi şaşkın ederek bizi, bilmediğimiz musibetlere düşmektense içinde olduklarımıza tahammül ettiri­yor”
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.