Gönderi

Osmanlı’da adalet
Adaleti çökmüş bir ülkenin bekası da tehlikede demektir. 1600 yılların sonunda, bir Rum çocuğunun müezzinin ezan okumasını taklit ettiği duyulur. Oradan gelip geçmekte olanlar, istemeyerek bir Müslüman mesleği edinmiş olan bu çocuktan bir Müslüman olarak yaşamasını istenir. Çocuk bunu kabul etmeyince hapse atılır ve idam edilir. Osmanlı'da topyekün yargılamalar yapılır, kararlar alınır ve uygulanırdı. Osmanlı yargıçları, yüzlerini görmedikleri, seslerini işitmedikleri binlerce suçsuz ve savunmasız insanın katline karar verirlerdi. Bu tür uygulamanın en somut, en korkunç örnekleri, Yavuz Sultan Selim zamanında 40 bin Alevinin öldürülmesiyle sonuçlanan ''Kızılbaş Katliamı'' ve Padişah II. Mahmut döneminde uygulanan ''Bektaşi Kıyımı''dır. Osmanlı Şeriatına aykırı olduğu nedeniyle Osmanlı'da suç sayılan bazı eylemler şunlardır: Kızılbaş, Alevi, Rafizi, Hurufi olmak. Oruç tutmamak. Namaz kılmamak. Saz çalıp semah dönmek, cem yapmak. Yunus Emre'den deyişler söylemek. Yezid'e lanet okumak. Halifelerden Ebubekir, Ömer ve Osman'ı sevmemek. Şarap içmek. ''İnsan Tanrı'nın bir parçasıdır, ona tapmak gerekir'' demek. Rum eyaletine Mehdi geleceğini söylemek. Saz çalarak şehirde dolaşmak. Hallacı Mansur'un haksız yere öldürüldüğünü söylemek. Bu eylemlere verilen cezalar; sözlü azarlama ile başlayıp hapis, kürek cezası, sürgün ve ölüme kadar değişebilirdi. Son yirmi yılda yaptığı hamlelerle Türkiye adaleti adım adım Osmanlı adaletine doğru gidiyor.
·
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.