Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

223 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
De Natura Deorum
O ünlü "Kitapsız oda, ruhsuz beden gibidir." deyişinin de sahibi antik Romalı devlet hukukçusu
Marcus Tullius Cicero
Marcus Tullius Cicero
'nun; siyasetten uzaklaşıp tefekküre daldığı zamanlarda Sezar'ın evlatlığı Brütüs'ün eğitimi için yazdığı bu din, felsefe ve bilim üzerine triyalog eser, üç adet ekolün; Akademia, Epikür ve Stoa okullarının görüşleri üzerinde dönüyor. Belirli bir sonuca varılıyor mu? Tabi ki hayır... Çünkü kitapta Cicero'nun ileride hayatına da mal olacak şekilde çokça savunduğu laik çoğulculuk hukuku çerçevesinde; devrin en baskın ve zıt görüşlerin diyalektikleri yansıtılmaya çalışılmış sadece. Bu arada o devirde Cicero'nun da takip ettiği Akademia; kurucusu
Platon (Eflatun)
Platon (Eflatun)
'un dogmatik ideacı görüşlerinden uzaklaşıp skeptik (şüpheci) olmuş. Stoa ekolü ile kastedilen ise Roma Cumhuriyeti'nin resmi dini ideolojisi olan,
Kıbrıslı Zenon
Kıbrıslı Zenon
'un birey, aile ve kurumsal ahlak öğretileriyle bezeli Yunan'dan devşirme çok tanrıcılık. Epikür ekolündekiler ise hazcı ve Tanrıtanımazlar; her şeyin atomlardan oluştuğunu bunun dışında bir şey olsa da pek etkili olamayacağını; doğanın, hayatın ve dolayısıyla güzelliğin geçici olduğunu savunuyorlar. Bu arada kitapta;
Aristoteles
Aristoteles
'in Peripatetik ekolü, Stoa ile aşağı yukarı bir tutulduğu için o görüşten birinin tartışmaya çağrılmasına gerek duyulmadığı da geçiyor fakat Stoa ekolünün önderi Peripatos okulunu kendilerinin daha sığ hali olarak buluyor. Fakat bunu daha fazla tartışmaya açmıyorlar. Cicero böylelikle kendi özel mülkünde, avama kesinlikle kapalı olarak, üç felsefe öğretisinin üç önderini ağırlayarak tartışmayı başlatıyor ve hakemliği altında fikirlerin özgürce dile getirilmesini sağlıyor. Kitabın girişini böyle ayarlamış çünkü dini altüst edecek denli birçok şey söylerken, bunların açıktan açığa tartışılmaması gerektiğini de düşünüyordu, böyle bir tartışma; kurallarını devletin saptadığı din kurumuna zarar verirdi. Ayrıca Cicero insanların taptıkları şeylerin işe yaramaz nesneler olduğunu da anlıyordu. Her şeyin kaynağını aldığı "arkhe" yani ana maddenin tanrısal öngörüyle yaratılma olasılığının bulunmadığını, o ana maddenin ancak kendi gücü ve doğası ile varolduğunu savunuyordu. Epikür öğretisinin atomculuğuna uyduğu ve Stoa ekolünde yoktan var etmeye değinilmeden yaratılışa biçimsel yaklaşıldığı için Cicero'ya katılıyorlar. Fakat Akademia önderi; inanmak için olabildiğince geç, sorgulamak için olabildiğince erken davranılmalı diskuruyla her savunulanı çürütmeye çalışıyor zira düşünmeden varılan bir sonuçtan daha utanç verici ne vardır? Epikür ekolü önderi; insan biçimi tüm canlıların biçimlerinden üstünse, öte yandan tanrı da canlıysa, tanrı elbette bütün biçimlerin en güzeli olan insan biçiminde olmalıdırı savunurken; Stoa ekolü, Dünya da dahil üstün form olan küre şeklindeki tüm gezegenleri birer Tanrı olarak gördüğü için bu görüşü fazla antropomorfik buluyor. Akademia önderi oysa "arkhe"ye biçim vererek yaratma olayını bile fazla insan biçimci görüyor ve Tanrıların sayıca çok olmasını da doğru bulmuyor. Birinin sadece beş duyuya diğerininse hazza hitap eden görüşlerinin aşılması gereken görüşler olduğunu belirtiyor. Bir de tüm ölümlülerin Tanrıdan sadece şans dilemeleri gerektiğini, erdem ve bilgelik için yalnız kendi çabalarıyla yol kat edebileceklerini savlıyor. Dönemin Tanrılarının çok olması aslında Cicero ve diğer felsefi önderlerdeki eski çağlardaki beklenmeyen laik tutum ve alışkanlıkların da lehine bir etken olmalı. Roma'da her fetihten sonra fethedilen bölge halkının inanışları resmi dine ilave ediliyor. Laisizm eklektik bir din anlayışı ile sağlanmaya çalışılırken, zamanın teolojisi akıldan çok inanç kulvarında kalarak din ile bilim arasındaki ayırım resmen daha belirgin hale geliyormuş. (ta ki ortaçağa dek...) Cicero, cumhuriyetçi yoldaşı Sezar'ın, Firavun Kleopatra etkisinde diktatör olup yoldan çıkmasıyla, daha monarşik hale gelen siyasete bir süre küsüyor. İşte bu arada, eski Yunan filozofların eserleri tarzında Latince eserler oluşturma planını hayata geçirebiliyor. Sezar'ın, Brütüs'ün bile bizzat dahil olduğu suikastından sonra Kleopatra'nın bu sefer Sezar'ın ardılı Antonius'u yoldan çıkarıp senatoya kafa tutturması üzerine Cicero, rakipleri Octavian'a destek veriyor. Fakat bu destekle edindiği yetkilerle Octavian, Roma'yı Cumhuriyetlikten çıkarıp imparatorluk yapma yolunda selefi Sezar gibi olmayı seçiyor hatta Antonius ile "triumvir" ittifakı oluşturarak tüm Cumhuriyetçileri kara listeye alıyor. Hatta hatta, Cicero'yu Antonius'a idam ettiriyor. Sonra bilindiği üzere Octavian Antonius'u Kleopatra ile birlikte toptan bertaraf edip kendisi tek adam rejimini yani Roma İmparatorluğunu kuruyor.Bu noktada; tarihin tekerrür etmemesi için bu tarz kişisel eserlerle insani kalitenin ne tarafta olduğunun anlaşılması bakımından da konuya eğilmenin ciddiyetini vurgulamak gerçekten gerekli! David Hume'un 17 yüzyıl sonra kaleme alacağı
Din Üstüne
Din Üstüne
'nin söyleşiler kısmının da esin kaynağı olan
Tanrıların Doğası
Tanrıların Doğası
kitabı bu modern ardılına göre bile, hayli geniş kapsamlı ve oldukça heyecanlı kalıyor açıkçası. Fakat Hume, daha odaklı ve gramer olarak daha derin. Ama sonuçta ikisi de aydınlanma yolunda birer mihenk taşı.
Tanrıların Doğası
Tanrıların DoğasıMarcus Tullius Cicero · Doğu Batı Yayınları · 2018128 okunma
·
99 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.