Gönderi

Bediüzzaman Said Nursî
Bediüzzaman Said Nursî
'nin, Kur'an-ı Kerim'in Sad suresinde geçen "Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik. Akşam sabah Davud'la birlikte Allah'ı zikrederlerdi" ayetinin yorumu etrafında çizdiği tablo hakikaten, sıra dışıdır: Hz. Davud (as) serzakir olarak dağlar etrafına toplamış, hepsi istiğrak halinde, kendinden geçmiş vaziyette zikir yapmaktadırlar. Burada dağlar, yeryüzünün manevi kutuplarını, Hz. Davud da devrinin "kutbu'l-aktabı"nı, yani kutuplar kutbunu sembolize etmektedir. Dağ ile mürşid arasındaki bu sembolik bağ, İslam irfanında zannedildiğinden daha sahih köklere sahiptir. İster kevni (kozmolojik), ister metafizik, isterse de enfüsi (psikolojik) semboller düzeyinde olsun, Dağ'ın Hakikat ile olan derin ve kopmaz bağı, onun Kur'an-ı Kerim'de, "yeryüzünün direkleri" olarak nitelendirilmesinden de belli değil midir? Ve zaten bundan dolayı değil midir, Lamiî Çelebi'nin Uludağ'ı, eteklerini şehre sarkıtmış, başında ak sarığı olan bir Şeyh'e benzetmesi? Ve kendisini bu şeyh'in eteğine yapışmak için çabalayan bir müride teşbih etmesi! "O Şeyhin kim ki tutar dâmenin berk Eder dilden hevâ-yı alemi terk."
·
63 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.