Gönderi

İslamiyet ve Hristiyan alemi arasında kaçınılmaz olarak büyük ve süregelen bir düşmanlık vardı; ama bu durum, şu sıralarda moda olan kavramlar doğrultusunda, yanlış algılamanın ve yanlış anlaşılmanın sonucu değildi. Tam tersine iki taraf birbirini çok iyi anlıyordu; bu anlama her ikisinin öteki temaslarındaki, yani Asya’nın ve daha sonra Kolomb öncesi Amerika’nın daha uzak uygarlıklarını anlayabilme düzeylerinden çok daha yüksekti. Paylaşılan, daha doğrusu çekişme konusu olan bir misyon ve etki alanının yanı sıra, İslamiyet’in ve Hristiyan aleminin birlikte sahip çıktığı büyük bir miras vardı ve bu da ortak kaynaklara dayanıyordu; Eski Yunan bilim ve felsefesi, Roma hukuku ve devlet yönetimi, Yahuda’nın etik tektanrıcılığı ve büyün bunların ötesinde derin kökler salmış olan antik Ortadoğu Kültürleri. Akdeniz çevresindeki Hristiyanlar ve Müslümanlar hem mecazi hem de gerçek anlamda ortak bir dil bulabilirlerdi; her iki taraf da birbirlerinin dillerinden çeviri yapabilirdi, zaten yapıyorlardı da. Oysa bütün bunlar, bir yanda Hristiyan ya da Müslüman öte yanda Hint ya da Çin uygarlığı temsilcilerinin bulunduğu bir ilişkide zor ve belki de olanaksızdı.
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.