Gönderi

Sakarya kelimesi benim için pek aziz olan iki hatıranın kafamda tazelenmesine sebep olur. Birincisi şu: Aziz dostum milletvekili ve tanınmış tarihçi Yusuf Akçura Bey 22 gün 22 gece fasılasız devam eden Sakarya savaşı boyunca, bir yedek subay olarak İstihbarat Şubesi'nde görevliydi. Savaşın kritik bir ânında Mustafa Kemal, üstün bir strateji ustası olan Fevzi Paşa ile görüşmek istemişti. Fakat bütün aramalara rağmen Fevzi Paşa ne karargâh içinde, ne de dışında bulunamamıştı. Yusuf Akçura, karargâhın bulunduğu tepenin yamacından biraz aşağıya inerse, kendisini oralarda bir yerde görebileceğini düşünmüştü. Gerçekten de, karargâtan bakıldığı zaman bir perde gibi yükselen bir kayanın arkasında, bütün savaş boyunca bir tek defa bile namazını ihmal etmemiş ve daima barıştan yana olan Tanrı'ya dualarını sürdürmüş bulunan Fevzi Paşa'yı yine namaz kılarken görmüştü. O uzun ve meşakkatli savaş günlerinde, iki misli düşman kuvveti karşısında bütün gücünü ortaya koyarak düvüşen Türk askerlerinin moralini yükseltmek için, bu ağırbaşlı ve cesur komutan, mevziden mevziye dolaşarak erlerine Kur'andan parçalar okumuştu. Aynı derece soğukkanlı ve savaşta bir an bile cesaret ve azmini kaybetmemiş olan İsmet Paşa da, Fevzi Paşa gibi dinine yürekten bağlı bir müslümandı. Hiç şüphesiz Mustafa Kemal bu iki generali komuta heyetinin başına ve kendisinin en yakınına getirmekle, çok akıllıca davranmıştı. Yine Sakarya savaşının bana hatırlattığı ve aynı derece aziz olan 2. hatırası şudur: Amerika'da, Cumhuriyetçi Parti rejiminin bütün elçileri arasında, benim istifam da Cumhurbaşkanımız tarafından kabul edilmişti. Türkiye'den ayrılacaktım. Pek çok sayıda Türk dostum beni ziyaretle, ayrılmaklığımdan dolayı teessürlerini bildirdiler. Gerçek bir Türk dostunu kaybettiklerinden dolayı üzüntülü idiler. Ancak, bu nezaket ziyaretlerinden birisi benim üzerimde, İstanbul güzel sanatlar çevresinin şöhretli sanatkârı Ali Sami Bey'in jesti kadar derin tesir yapmadı. Bu sanatkâr, Sakarya zaferi için çıkarılacak posta pulları için hazırladığı modelle sanatının zirvesine ulaşmıştı. Ali Sami Bey, Elçiliğimize geldi. Ayrılmamdan dolayı duyduğu teessürü ifadeden sonra, kendisine sanat hayatının en büyük başarısını kazandırmış olan resminin orjinalini çıkardı ve bunu kişisel saygısının bir ifadesi olmak üzere kabul etmekliğimi ısrarla rica etti. "Size verebileceğim, diyordu…, en değerli hazinem olan bu eserin, yeni Türkiye'nin istikbaline bu derece samimiyetle inanmış bir zatın elinde olduğu kadar, başka hiç bir yerde daha güzel ve mânâlı olmayacaktır," Böyle bir millete nasıl olur da samimiyet duymam? Yahut, nasıl olur da Sakarya sahnesi hatıralarım arasında silinmez bir surette nakş edilmez?… Veda için huzurlarına çıktığım Gazi Paşa'ya bu olayı anlattığım zaman, askerliğin türlü acı ve şiddetli vakıaları içinde yoğrulmuş bu çelik gibi zatın bile heyecanlandığını açıkça gördüm.
Sayfa 137 - Tercüman GazetesiKitabı okudu
·
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.