"Davalar acı içinde doğar, refah içinde ölür."
Bu incelemeyi en başta başı kapalı hanımefendilerin okumasını istirham edeceğim. Zira bugün başınız kapalı bir şekilde üniversite okuyorsanız, liseye gidebiliyorsanız ya da başınız kapalı bir şekilde devlet dairelerinde çalışabiliyorsanız ömrü başörtü mücadelesi ile geçmiş, 
Necip Fazıl Kısakürek'in "Ben Fazılsam o Fazıladır" dediği dava kardeşi ve komünistlerin "Sokağının Huzurunu" bozan 
Şule Yüksel Şenler sayesindedir.
Bu ülkede Hayvan Haklarını savunanlar, sözde Ermeni soykırımını savunanlar, kadın/erkek eşitliğini savunanlar hayatlarının hiçbir döneminde Başörtüsü yasağına karşı hiçbir şekilde karşı durmadılar. Çünkü "Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!.."
Şimdi tarafsız ve özgür olduğunu iddia eden bir TV kanalı çok yakın bir tarihte şöyle manşetler atmaktaydı.
"Başörtülü kızlar herkesin gözü önünde açık lise sınavına girdi."
"Üniversitede Başörtüsü serbest olursa bu gerici hareket liselere de sıçrayabilir."
Ülkemiz böyle dönemlerden geçmekte iken sonradan tesettüre giren Şule Yüksel Şenler'in dikkatini bir şey çekmekteydi. Kimse yapılanlara bir ses çıkarmıyor; herkes yumuşak başlı koyun edası ile sessiz kalıyordu. Bu zulme ses çıkaran isim yaptığı konferans ve yazdığı kitaplar ile Şule Yüksel Şenler oldu. 
Huzur Sokağı sokağı da bu kasvetli dönemin bir ürünüdür. Zira tarihi olaylar nasıl yaşandığı döneme göre yorumlanıyorsa bu kitap da yazıldığı döneme göre yorumlanmalıdır. Kitapta ilgimi çeken ve yorumlamak istediğim birkaç husus bulunmaktadır.
-Kitabın başlarında Anadolu'nun bir köyünden üniversite okumaya gelen bir kızın dramı bahsedilmektedir. Yalnız ne var ki bu dram hala günümüzde de devam etmektedir. Üniversitede güngörmemiş cahil kız arayan erkeklerin avına düşen bir kız girdiği büyülü ortamlarda önce giyimini sonra yaşayış şeklini en sonda da namusunu kaybetmektedir. Ne yazık ki bu dram çok sık karşılanmaktadır. Türkiye'de maalesef üniversitelerin ekseriyatı ilim yuvaları olmaktan çıkmış, asli hüviyetini kaybetmiş adeta bir "Kısmetse Olur" programına dönmüştür.
Bir üniversitemizde kadın ve erkeklerin aynı tuvaleti kullanması mezuniyet pankartlarında LGBT propagandası yapması hala bir ilerleme gösteremediğimizin bir işaretidir. Zira yazarın üniversite kantininde erkeklerin dikkatini çekecek kadar açık giyinen, cilveli konuşan ve erkekleri elde etmeye çalışan kızlara hakaretamiz bir ifadede bulunması bazı okurlarca tepkiye yol açmış. Yazarın dediklerine son derece katılmakla beraber yazara tepki gösteren okurların edep ve haya içerisinde başörtü eylemlerine katılan başörtülü hanımlara Aşüfte diyen Fatih Altaylı'ya bir itirazda bulunmaması riyakarlığa yol açmaktadır. Belki pekçok kişi böyle bir sözden de haberdar değildir çünkü söz Müslüman hanımefendilere denildiği için gündem olmamıştır.
- Yazarı eleştiren okurları mantığa çağırıyorum. Karl Marx'tan nasıl komünizm propagandası yapmasını, kapitalizm aleyhtarlığını yapmasını beklerseniz ki normali olan da budur; Şule Yüksel Şenler'den de İslam propagandası yapmasını bekleyin. Yazarın mini eteğe karşı oluşu, makyaja karşı oluşu ve eleştirmesi sanki anormal bir şeymiş gibi gösteriliyor. İslam'ın hükümleri bellidir ve İslam için hapise giren türlü mücadelelerde bulunan birinden de bu duruş beklenir.
- Kitap aynı zamanda yazarın hayatından izler taşımaktadır ve Feyza karakteri ile özdeşleşmiştir. Bize bu zamana kadar başı kapalı birisinin ezik olduğu ya da alt sınıftan olduğu deklare edilmekteydi. Kaldı ki bu sorumluluğu da dizi ve filmlerimiz üstlenmiştir. Sinemamızdaki hizmetçi karakterlerine bakın hepsinin de başı kapalıdır. Ama nerede aydın, okumuş bir karakter varsa da başı ve bedeni son derece açık bir seküler kadındır. Şule Yüksel Şenler ve Feyza karakteri ise tam tersine modern bir başörtülüdür. Hem giyim/kuşam itibarı ile hem de gördükleri eğitim ile. Bilhassa Şule Yüksel Şenler kendi yarattığı "Şulebaşı" tekniği ile kapalı kadınlarında modern olabileceğini göstermiştir. Modern insan kalıplarını yıkan Şule Yüksel Şenler'in davası şu an ne yazık ki yerler altına serilmektedir. Uğruna nice davalar verilen başörtü şu anda maalesef bir süs veya obje olarak kullanılmatadır. İnanıyorum ki başörtü için verilen bunca mücadeleye şahit olsalardı utanarak başından çıkarırlardı. Bu yüzden "Davalar Acılar İçinde Doğar, Refah İçinde Ölür." Maalesef ülkemize din anlamında refahın gelmesiyle başörtü davası son bulmuştur. Şimdilerde komünizmi savunan başı kapalılar, LGBT'yi savunan başı kapalılar, atanamadığı için ya da işi hallolmadığı için Başörtü serbestliğini veren adama karşı nefret kusan kapalılar türedi. Kimseyi eleştirmek ya da kınamak niyetinde değilim ancak bu olaylara şahit oldukça da Aliya İzzetbegoviç'in sözleri beni düşündürüyor.
"Davalar Acılar İçinde Doğar, Refah İçinde Ölür."
Kitabı ya da yazarı eleştiren arkadaşlar siz de bir kitap yazın. Bu kitap on binlerce kişi tarafından okunsun. Filmi yapılsın, dizisi yapılsın ve bir ideolojinin akla gelen ilk kitabı olsun. Yapamıyorsanız yapanı da fütursuzca eleştirmeyi bırakın.
·
1.621 görüntüleme
Uygarlığa engelmiş takke, türban, cübbeler...
Bize yobaz diyor hippi, ayyaş, züppeler!
Necip Fazıl Kısakürek
"Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne Acırım tükürüğe billahi tükürsem yüzüne!"
Mehmet Akif Ersoy
Çok teşekkür ederim, amin 😊
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
İnceleme için teşekkür ederim 🌿
Yalnız modern kelimesi yerine 'eğitimli' kelimesini kullanırsak daha güzel olur gibi
Rica ederim 😊. Hem modern hem eğitimli diyebiliriz o hâlde. Çünkü kitapta Feyza karakterinin kapalı ve modern giyinimli olmasından, klasik köylü kadınlar gibi giyinmemesinden dolayı okula alınmama cezası veriliyordu. Ayrıca Şule Yüksel Şenler'in modern Türban tasarımı dergi kamplarına da resim olmuştur.
Maşallah hocam. Emeğinize sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.