Kitabın Jack London ın hayatından izler taşıdığını az çok kitabı araştıran herkes biliyordur artık. Ben kitapla ilgili başka bir meseleye değinmek istiyorum. Tutku. Hayallerimizin peşinde koşarken hangimiz böyle tutkuluyuzdur? Ayağımız ilk taşa çarptığında aklımıza gelen ilk şey vazgeçmek değil midir? Değilse de ne kadar ileri gidebiliriz hayalimiz için. Açlık ve sefillik içinde sadece bir göz oda içerisinde çaresizliklerle yaşamayı göze alabilir miyiz mesela? Sevgili Martin bunların hepsini ve daha fazlasını göze alıyor ve hiç vazgeçmiyor. Bize tutkunun ne olduğunu ve tutkuyla hayali için nasıl savaştığını gösteriyor.