Kuyuya atılan o meşhur taş, bu menkıbeden kaynaklı sanırım? X'i olmayanın x'i y'dir...
- Sen Cebrail'in zuhurundan evvel ne işle meşguldün?
- Zikrullah ile.
- Hazreti Cebrail, Hakk'a teveccüh edip zikrullah ile meşgul olan bir kimsenin kalbinde ayrılığa (firkat-tefrik) sebep olur mu? Zuhur eden Cebrail değil, Hak'tan yüz çevirmene (zikrinden alıkoymaya) sebep olmak için gelen lanetli şeytandı...
Aşkını terennüm eden bir aşığın, ona ilim getirdiği iddasıyla terennümünü bölen, yani onu aşkından uzaklaştıran melek olamaz, olsa olsa şeytan olur demekte öyle değil mi?
Peki bu durumu niçin, iznini almadan halvete girmesine bağlamakta? Eh, nereden baksak bin yıllık soru bu. Belki daha eski. "Gelenek" deyip sıyrılmaktan başka çare göremiyorum. Görebildiğim kadarıyla, Konfüçyanizm'den ve hatta Budizm'den, ve kadim Musevilikten bu yana, ruhun terbiyesine yönelik yüksek ihtisas geleneklerinin tümü "usta-çırak" ilişkisiyle yol almakta.
"Yola yalnız düşme yiğidim, yerler seni" yaklaşımı...
Bu menkabe özelinde şöyle bir tevil mümkün olabilir, nâçizâne:
Ustasına haber vermeden, basamakları, onun tayin ettiği usül dışına çıkarak tırmanan, çoğunlukla düşer.
Halvete hazır değildir, halüsinasyon-sanrı görür, gördüğünü hakikat beller. Filan, falan.