Gönderi

Okunması gereken bir kitap gibi olan mevsimler, insana hayatın devrelerini gösterir. Yaz geldiğinde, güneş daha bir hararetli doğarak ısıtır ve ışıtır heryeri. İnsan hem doğaya akarak nefes almak ister, hem de bunaltıcı sıcaklardan mızmızlanarak serinleyecek bir yer arar. Ne kabına sığar, ne ruhuna... Çocukluk gibi! İlkbahar geldiğinde kâinat yemyeşil olur. Bir başka coşkuyla karşılarız her yeni günü. Etrafı rengarenk çiçekler sarar, tatlı tatlı esen rüzgâr insanın yüzünü okşar. Dünya âdeta yeniden dirilir, canlanır... Gençlik gibi! Sonbahar geldiğinde, doğanın rengi değişir. Ağaçlar boynunu büker, yapraklar sararır, çiçekler yavaş yavaş solmaya başlar... Doğadaki canlılık yerini cansız bir örtüye bırakır. Sert bir şekilde esmeye başlayan rüzgâr, savurur bazen önüne gelen ne varsa. Orta yaş gibi! Kış gelince şartlar çetinleşir, hayatın gidişatı ağırlaşır. Kâinatın eski coşkusu, çocuksu bir hüzne dönüşür. Sert soğuklar ürpertir insanın içini ve ruhunu. İnsan; kendisini Isıtacak, hiç üşütmeyecek olan bir örtüye ihtiyaç duyar. Bahar da, yaz da geride kalmıştır artık. Sonbahar bile aranır olmuştur belki de kim bilir! Beli büküktür, ağzının tadı pek yoktur kışın. İhtiyarlık gibi!
·
70 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.