Gönderi

Max Weber
Weber her toplum incelemesinin titiz olması gerektiğini kabul etse de bunun sosyal davranıştan çok sosyal eylemin yani toplumdaki bireylerin nasıl etkileşim kurduğunun incelemesi olduğu için gerçekten objektif olamayacağını ileri sürmüştür. Bu eylem ister istemez sübjektiftir ve bireylerin eylemleriyle ilişkilendirdiği sübjektif değerlere odaklanılarak yorumlanmalıdır. Anlayış (verstehen) olarak da adlandırılan bu yorumlayıcı yaklaşım , toplumun objektif incelenmesinin neredeyse antitezidir. Durkheim'ın yaklaşımı bir bütün olarak toplumun yapısını ve birbirine bağımlı birçok parçanın "organik" doğasını incelerken, Weber bireyin deneyimini incelemeye çalışmıştır. Weber Marx ve Durkheim'dan fikirlerin sentezini yaparak kendi ayırt edici sosyolojik tahlilini geliştirmiş ve modernitenin en çok nüfuz eden yönü olarak gördüğü rasyonelleşmenin etkilerini incelemiştir. Weber muhtemelen en çok bilinen eseri olan Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu'nda (1904-05) Batı'nın kabile geleneği ve dini yükümlülüklerin hakim olduğu bir toplumdan, ekonomik kazanç hedefine dayanan gittikçe seküler bir organizasyona evrimleşmesini açıklar. Sanayileşmeye bilim ve mühendislikteki ilerlemeler sayesinde ulaşılmıştır; ona eşlik eden kapitalizm verimlilik ve maliyet-fayda analizine (projelerin faydaları ve maliyetlerinin değerlendirilmesine) dayalı tamamen rasyonel kararları gerektirmiştir. Kapitalizmin yükselişi birçok maddi faydanın beraberinde sayısız sosyal sorun getirmiştir; geleneksel kültürel ve ruhsal değerlerin yerini rasyonelleşme almış ve birçok insanın gündelik hayatının manevi, mistik yönünün yerini soğuk hesaplar aldıkça Weber'in "düş kırıklığı" adını verdiği his ortaya çıkmıştır. Weber. artan bilginin getirdiği pozitif değişiklikleri ve modası geçmiş dini otoritelerin emirleri yerine, mantıksal karar vermenin getirdiği refahı kabul etmiştir. Fakat rasyonelleşme her türlü organizasyonda bürokrasi seviyesini artırarak toplumun yönetimini de değiştirmiştir. Dinin etkisini kaybetmesi insanların akıldışı sosyal normlardan özgürleşmesi anlamına gelirken, bürokratik yapı yeni bir kontrol şekli empoze eder ve insanları dogmatik dini otoriteyi reddetmeye yönelten bireyciliği bastırma tehdidi içerir. Modern toplumun birçok üyesi, rasyonelleşmenin "demir kafesi" içindeymiş gibi kendini bürokrasinin katı kurallarına hapsolmuş hisseder. Dahası bürokrasi kişidışı olan ve bireyciliği reddeden standartlaşmış prosedürlere sahip hiyerarşik organizasyonlar üretme eğilimindedir. Merkezinde bireyin yer aldığı teknolojik bir ütopya vaat eden kapitalizm, uzlaşmaz bir bürokrasi tarafından denetlenen iş ve paranın hüküm sürdüğü bir toplum yaratmıştır. Katı ve kuralcı bir toplum sadece bireyi kısıtlama eğiliminde değildir aynı zamanda insanlıktan uzaklaştırıcı bir etkiye sahiptir. İnsanlar kendilerini mantıksal ama Tanrısız bir sistemin merhametine kalmış gibi hisseder. Rasyonelleşmenin başlıca amacı işlerin verimli bir biçimde yürütülmesi olduğundan, bireyin arzuları organizasyonun amaçlarına hizmet eder ve bu da bireysel özerkliğin kaybolmasına yol açmıştır . İşler gittikçe uzmanlaştıkça insanlar arasında daha çok bağımlılık gelişir; ama bireyler toplumdaki değerlerinin kendi yetenekleri veya ustalıkları yerine başkaları tarafından belirlendiğini hisseder. Kendini geliştirme arzusu yerini daha iyi bir ış bulmak, daha çok para kazanmak veya daha yüksek bir sosyal statüye kavuşmak için takıntılı bir hırsa bırakır, yaratıcılıktan ziyade uretkenliğe değer verilir. Max Weber Bürokrasilerin kolay kolay yok edilemeyecek olsa da, toplum tarafından yaratıldığına göre yine toplum tarafından değiştirilebileceğine inanmıştır. Weber materyalizm ve rasyonelleşmenin ruhsuz bir "demir kafes" yarattığının ve kontrol altına alınmaması durumunda bunun tiranlığa yol açabileceğinin farkına varmıştır. Weber modern sanayi toplumunda herkesin - hem iş sahiplerinin hem de çalışanların hayatlarının kişidışı, organizasyonel verimlilik, bireysel ihtiyaçlar ve arzular arasındaki süregelen çatışma tarafından şekillendiğini ileri sürmüştür. Ekonomik "rasyonel hesaplama" cadde üzerindeki bağımsız tüccarların süpermarketler ve alışveriş merkezlerine yenik düşmesine, üretimin ve büro işlerinin Batı' dan dünyanın farklı yerlerindeki düşük ücretli ekonomilere kaymasına yol açmıştır. Bireylerin ümitleri ve arzuları birçok durumda rasyonelleşmenin demir kafesinin içine hapsolmuştur. "Bizim zamanımızın kaderi , her şeyden önce dünyanın düş kırıklığıyla karakterize olur." "Dünya günün birinde küçük dişli çarklar, küçük işlere tutunan ve daha büyük olanların peşinde koşan küçük insanlarla dolup taşabilir." "Bu mekanizmaya karşı yapabileceğimiz şey insanlığın bir kısmını bürokratik yaşam tarzının nihai egemenliğinden kurtarmaktır." Artan bürokrasi Weber'e göre rasyonelleşmenin bir ürünüdür; topluma verimliliği artıran makine benzeri bir örgütlenme sağlar. Fakat idari bir aygıtta çalışmak bireyi düş kırıklığına sürükleyebilir; kişisel inisiyatif ve yaratıcılığa çok az fırsat tanındığı için bir bürokrat monoton ve tekrara dayalı evrak işlerine boğulduğunu hissedebilir.
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.