Gönderi

Palamas ve keşişlerin Bursa'da ikametleri kısa sürdü. Birkaç gün sonra tekrar yola çıktılar. Yolculuğun ikinci gününde etrafı tepelerle çevrili, yazın bile serin rüzgârlar esen ağaçlık bir yere geldiler. Burası, "Barbarların en yüce hükümdarı"nın (Orhan'ın) yazı geçirdiği bir yayla idi. Palamas burada, "Büyük Emir” Orhan'ın oğlu İsmail'i buldu. İsmail başpeskoposu çimenler üzerinde yanına oturttu, büyükler ayakta durdular. İsmail Palamas'a et yemeği ve meyve sundu. Palamas et yemeyince İsmail nedenini sordu. O sırada bir adam gelerek gecikmeden dolayı özür diledi: Büyük Emir'in her cuma dağıttığı sadakaları teslim etmiş. İsmail sadaka dağıtımının Rumlar arasında âdet olup olmadığını sordu. Palamas, evet, dedi ve ekledi: "Sadaka verme Tanrı'ya olan gerçek sevginin bir nişânesidir, bir insan Tanrı'yı ne kadar çok severse Tanrı da onu o derece günahlarından affeder Bunun üzerine İsmail, Türklerin peygamberi Hz. Muhammed'i Rumların sevip sevmediklerini sordu. Başpeskopos, "Hayır" diye yanıtladı. İsmail "Neden?" dedi. O zaman Rum din adamı şu yanıtı verdi: "Eğer bir kimse biz öğreticinin sözlerine inanmıyorsa, kendisinin o öğreticiyi bir öğretici olarak sevmesi imkânsızdır." Ondan sonra tartışma, Müslümanların kabul edemeyecekleri birtakım konular üzerinde devam etti: İsa'nın çarmıha gerilmesi, Meryem Ana'nın bâkireliği, İsa'nın doğaüstü doğumu konuları gündeme geldi. Başpeskopos mektubunda, "Hıristiyanların en acımasız bir düşmanı olduğu söylendiği halde, şehzade bu konularda düşmanca bir tavır takınmadı" demektedir. Bir sağanak yağmur, konuşmalara son verdi.
Sayfa 159Kitabı okudu
·1 alıntı·
32 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.