Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

472 syf.
6/10 puan verdi
·
12 günde okudu
Kadınlar, Aşk ve Sanata Dair Betimlemeler
Proust; Kayıp Zamanın İzinde serisinin ikincisi olan bu romanında yine Swann'a (Swann'a olan takıntısını hiç anlamadım), annesinden ayrılışına, büyükannesiyle olan yolculuğuna, kadın güzelliğine, aşık olduğu kadınlara (özellikle Gilberte ve Albertine), sanata, manzara resimlerine yer vermiş.
Swann'ların Tarafı
Swann'ların Tarafı
'nda da bu romanda da aynı sorunu yaşadım. Proust; o kadar çok kişiden, o kadar detaylıca bahsedip sonra yeni kişilere geçiyor ki roman benim için bütünlüklü değil. Anlatılan çoğu şey de romanın bütünlüğü için önemsiz bence. Gerçi Proust'un böyle bir bütünlük sağlama amacı da yok anladığım kadarıyla. Bunu baştan kabul etmek gerekiyor. Proust'un romanlarında çevresinin onun ağzından yoğun bir betimlemesini ve ona düşündürüp hissettirdiklerini okuyoruz. Ben bu betimlemeleri (aşk, insan yüzleri ve sanata dair betimlemeler hariç) sıkıcı buldum fakat düşünüp hissettiklerini okumak da bir o kadar keyifliydi. Bazı bölümlerde ne kadar farklı detaylara takıldığına şaşırdım ve bunlar üzerinde düşündüklerinden etkilendim. İnsanları betimleme tarzı zaten diğer yazarlarınkinden çok farklı. Sanki hepsinin ta derinliklerine inmek ister gibi, görünüşlerinden düşünüşlerine kadar, inanılmaz gereksiz pek çok ayrıntıdan da bahsederek betimliyor. Betimleme konusunda deniz derya. Fakat Proust'un çevresindeki pek çok kişi için ayrı ayrı sarfettiği bu betimlemeler öyle uzun oluyor ki hangisine odaklanmam gerektiğini bilemiyorum. Zaten odaklanmak da istemiyorum, çünkü betimlemelerin çoğu bana anlamsız geliyor. Betimleme yoğunluğu yüzünden bağlamların içine giremiyorum, bu yüzden de anlatılanları anlamıyorum. Ve anlatılan karakterler kitap ilerledikçe değişiyor, hepsi sadece betimlemelerle varlar. Bu nedenle bence okuyucuyu bütün bir anlama ulaştırmayan (roman kurgusu bakımından) karakterlerler.
Sahnenin Dışındakiler
Sahnenin Dışındakiler
için de aynı eleştiriyi yapmıştım. Ama o roman en azından tarihi ve politik bakımdan anlam ifade edecek içeriklere sahipti. Proust ise Fransız kültürünü gayet yansıtsa da büyük oranda otobiyografik ve bu nedenle de iyi bir kurguya sahip olmadığını düşündüğüm (çünkü otobiyografide kişi hayatın tüm detaylarını anlatınca bu elbette kurgusal anlamda etkileyici olmaz) bir roman yazmış. Öte yandan Proust'un hafızasına, duygularına ve insanlara dair analizlerini okumak çok güzeldi. Yüzlere dair betimleme ve analizleri de hoşuma gitti. Manzara resimlerini de çok güzel betimlemişti. Proust'un ana, zamana ve hafızaya odaklanmış bir zihni var. Beni en çok etkileyen de bu oldu zaten. Tek bir romanından bile ne kadar derin düşünen bir insan olduğunu anlamamak imkansız. Ama bunun yanında karakterlerin diyaloglarını, ait oldukları bağlamı çoğu zaman anlamadım. Kitabı okurken Proust'un dünyasından çok kendi düşünce dünyama dönmek zorunda kaldım, kitaptan sık sık koptum. Proust'un nitelikli bir yazar olduğunu reddetmiyorum ancak betimlemelerin ölçüsünü kaçırdığını söylemeden edemeyeceğim. Edebiyat bana göre tam olarak bu değil. Ancak romanın otobiyografik olduğunu göz önünde bulundurarak da Proust'un kendi hayatından kesitleri elbette kurgusal bir roman gibi akıcı anlatmasını bekleyemem. Bu seriyi okurken işkence çekeceğimi bile bile serinin devamını merak ettiğim için Proust okumaya aralıklı bir şekilde devam edeceğim.
Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde
Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde
Marcel Proust
Marcel Proust
Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde
Çiçek Açmış Genç Kızların GölgesindeMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20212,370 okunma
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.