Gönderi

21 Aralık 2020 · Bulanık bir düşünce hali olan düş, uykuya yaklaşır ve sınırındaki bu komşusuyla da ilgilenir. Saydam canlıların yaşadığı hava, bilinmeyenin başlangıcı olur ama daha ötesinde olasılığın enginliği ortaya çıkacaktır. Orada başka canlılar, başka olgular olacaktır. Doğaüstülük değil ama sonsuz doğanın gizemde devam etmesi. Gilliatt, varoluşunu belirleyen bu gayretkeş aylaklığı içinde garip bir gözlemciydi. Uykuyu bile gözlemleyecek kadar ileri gidiyordu. Uyku, inanılmaz olarak da nitelendirdiğimiz olasılıkla ilişki içindedir. Karanlıklar dünyası da bir dünyadır. Gece, gece olarak bir evrendir. Üstünde on beş fersah yüksekliğindeki atmosferin ağırlığını taşıyan insan organizması akşamları yorulur, bitkin düşer, yatar, dinlenir; bedenin gözleri kapanır, uyku halinde sanıldığından daha faal olan kafada işte o zaman başka gözler açılır, bilinmeyen belirir. Bilinmeyen dünyanın belirsiz nesneleri, kâh gerçek bir iletişim kurulmasıyla kâh dipsiz derinliklerin görünürlüğe doğru genişlemesiyle insana yakınlaşır, uzayın ayırt edilemeyen canlıları biz yeryüzü canlılarına merakla bakıyormuş gibidir, hayalî bir yaratık bize doğru yükselerek veya alçalarak gelip alacakaranlıkta yanımızda durur, seyrettiğimiz bu hayalet alemde başka bir yaşam meydana gelir ve dağılır, yaşamımızdan farklıdır, bileşeninde biz ve başka bir şey daha vardır. Uyuyan kişi, bilincinin ne tam açık ne de tam kapalı olduğu bu durumda, bu garip hayvansıları, olağanüstü bitkileri, bu korkunç veya gülümseyen solgunlukları, bu larvaları, maskeleri, biçimleri, hydra'ları, karmaşıklıkları, Ay'sız ayışığını, mucizenin bu çapraşık parçalarını, bulanık bir yoğunluğun içindeki bu çoğalmalar ve eksilmeleri, zifirî karanlıklarda süzülen biçimleri, düş olarak adlandırdığımız ve görülmeyen bir gerçekliğin yaklaşmasından başka bir şey olmayan tüm bu gizemi seçebiliyor gibidir. Düş gecenin akvaryumudur.
·
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.