Gönderi

Başkaları sizin hakkınızda ne düşünürse düşünsün, keyiflerine göre –yani haksız yere– nasıl değerlendirir­se değerlendirsin, ama siz bu arada yanlış bir şey yapmadığınızdan eminsiniz ve bu sizi avutuyor, öyle mi? Oh keyifler âlâ o zaman, peki başkaları değilse bu güveni size kim veriyor? Kim veriyor bu teselliyi size? Kendiniz mi? Ama nasıl? Ah tamam canım, nasıl olduğunu biliyorum ben: Sizin yeri­nizde başkaları olsa ve aynı şey onların başına gelmiş olsa, hepsi­nin ne bir eksik ne bir fazla, aynen sizin gibi davranacağını düşün­mekte inat ederek. Tebrikler! Peki bu düşüncenizi neye dayandırıyorsunuz? Eh, bunu da biliyorum: Soyut düşünüldüğünde ve genelle­melere gidildiğinde, hayatın kimi somut ve özel durumları dışın­daki tüm soyut ve genel ilkeler üzerinde herkesin hemfikir olduğu tezine. (İşin kolayına kaçtınız). O halde nasıl oluyor da bu sırada herkes sizi kınıyor, sizi yar­gılıyor ya da sizinle alay ediyor? Başınıza gelen o özel durum ve o durumda yapmış olduğunuz eylemi değerlendirmek adına geçerli olduğunu düşündüğünüz o genel ilkeleri bilmedikleri çok açık. Öyleyse vicdanınız neyinize yetiyor? Yalnız hissetmenize mi? Tanrı aşkına, hayır. Yalnızlık sizi korkutuyor. O halde ne yapıyor­sunuz? Pek çok kafa hayal ediyorsunuz. Hepsi de sizinkine benzi­yor. Hatta benzemekle de kalmıyorlar, onların hepsi sizin kafanız. Ve belirli durumlarda, bizzat sizin tarafınızdan görünmez bir iple çekilir gibi, sizin istekleriniz doğrultusunda öne ya da yana salla­narak evet ya da hayır diyorlar. Böylece siz de kendinizi güvende ve rahatlamış hissediyorsunuz. Oraya gidin derim; öyle ya, size yettiğini söylediğiniz vicda­nınızın baş kahramanı olduğu müthiş bir oyun oynanıyor orada.
·
79 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.