Gönderi

Bihaber Sevgilim Yonina, Bu mektubu sana bir otel odasından yazıyorum. İzmir’den. Bir cinayet işlemeye geldiğim şehirden. Cinayeti beklerken yazıyorum. Yarın. Her şey yarın bitecek. Yarın, her şey yeniden başlayacak. Göreceğiz. Belki de öldürüleceğiz. İşte o zaman, bu mektubu bitirmeye gerek kalmayacak. Sana kendim fısıldayacağım, yazacaklarımı. Kâğıt ve kalem yerine, gözlerimiz dokunacak birbirine... Bu sadece bir başlangıç. Yarından sonra hayatta kalıp da, yine senden ayrı düşersem, yazmaya devam edeceğim. Bir hayatı nasıl aldığımı anlatacağım. Bunu nasıl yapabildiğimi, nasıl bu kadar kendimden geçebildiğimi, her şeyi. Ama şimdi sıra bizde. Bizi anlatmakta. Mezarına asla gelmemiş olan aşığının, bizi anlatmasında sıra. Kendini bıraktığın günü hatırlıyor musun, Yonina? Seni tutamadığım günü. Kollarıma değil de, kendini boşluğa bıraktığın günü. Ben hiç unutmadım, sevgilim. Çünkü o gün yırtıldı, zihnimdeki takvim. Sonra o yırtıktan geçti bütün zaman. O günden bu güne beni getiren zaman. Teninin kokusunu hatırlıyorum. Teninin kokusunu taşıyan kanını hatırlıyorum. Başının etrafında, bir meleğin halesi gibi yayılan kanın, gözlerin gibi koktuğunu hatırlıyorum. Çiçekler gibi açılmış gözlerini kokladığımı hatırlıyorum. Sana baktığımı. Bir kıtanın diğerine baktığı gibi. Aralarındaki okyanusa rağmen, aralarındaki okyanus sayesinde haberleşebilen iki kıta gibi. Kelimelerini dalgalara bindirip gönderen iki âşık kıta gibi. O dalgaların odamın sahiline vurması için günlerce beklediğimi hatırlıyorum. Tek bir kelimeni duymak için. Tek bir heceni... Bugünse hâlâ dayanmaya çalışıyorum. O günden beri dayanmaya. Sensizliğe. Aynaya bakınca yanımda seni göremeyişime dayanmaya çalışıyorum. Gölgesinde uyuyakalacak kadar peşinde koştuğum bir kadını, bana göstermeyen aynalardan nefret ediyorum. Oysa Berlin’de ne çoklardı, değil mi? Bizi taşıyan camlar ve aynalar. Onların içinde beraberdik. Yan yana. Ama burada hiçbiri yok. Sadece ben. Sensiz bir ben Ve gözlerim hâlâ seni arıyor, çünkü onlar ölümü bilmiyor, sevgilim. Gözlerim, sensizliğe açılmayı bilmiyor. Bense bekliyorum. Son nefesi bekliyorum. Her ne kadar sensiz geçirdiğim her gün, kalbimin bileğini bir kez burksa da bekliyorum. Beklerken de bileniyorum. Öyle bir bileniyorum ki, kavuştuğumuzda bir aşk usturası okşayacak seni. Kesikler içinde kalacaksın. Kesiklerinden akanlar bacaklarını ıslatacak. Bir nehir köprüsünün iki bacağı gibi titreyecekler. Bense ağzımı sana dayayıp kana kana içeceğim. Sonsuzluğa kana kana. Seni okşarken ellerimi kaybedecek, öperken dilimi yutacağım. Kalp çarpıntımızın nedeni, kalplerimizin çarpışması olacak. Ayaklarına kapanacak ve dudaklarımı gezdirmeye oradan başlayacağım. Mora batıracağım bileklerini. Sırtına çizeceğim ipek yolunda öpücük taşıyacağım. Nefesimi bırakıp seni tutacağım. Bir can simidi olacak bacakların, belimin çevresinde. Sana sızacağım. Göğüs göğüse çarpışırken. Birlikte kuruyup birlikte ıslanırken. Alev alev değil, korun kendisi olacağım ve sadece sen yürüyebileceksin üzerimde, çıplak ayaklarınla. Vereceğin her nefes, yanan vücuduma serin bir rüzgâr olacak, yaralarım dudaklarınla kapanacak. Cennetinden gelip bana cehennemi unutturacaksın. Bir sonbaharda buluşacağız. Bu dünyada sensiz dökülen yapraklar, koluma girdiğinde omuzlarıma konacak. Yakalayacağım bu kez. Yaprakları da, seni de. Düşmeden yakalayacağım. O günün sabahına uyanana kadar da, seni benden ayıran her şeyin kaburgalarını söküp alınlarına boynuz diye saplayacağım. “İşte şeytanlar!” diye haykırarak boyunlarında zincirlerle dolaştıracağım. Emin ol sevgilim, hepsi olacak. Bir gün... Çünkü sen, kararan gökyüzünde, belirdiği ana şahit olduğum bir yıldızsın. Işığını saçtığı ilk ana denk düştüğüm bir yıldız. Gözlerime doğan bir yıldız. Çünkü sen her şeyimin döküldüğü bir meydansın. Felçli vücudumda atmaya devam eden kalbim, üzerimi örten kubbemsin. Her zihne tek bilgi gerek, sevgilim. Sen, benimsin. Seni bildiğim için varım. Midem hayattan ne kadar bulanıyorsa, sana o kadar aşığım. Seni dünya kadar seviyorum, demeliyim, çünkü seni dünyadan nefret ettiğim kadar seviyorum. Aramızda kaç meridyen var, bilmiyorum, ama bana tutun, geliyorum... O sıcak sabahın soğuk sokağında gözkapaklarını nasıl indirdiğimi hatırlıyorum. Bir serçeye benzeyen uykun kaçmasın diye, sevgilim. Ardından mahmur gözlerle bakma diye. Sen uyu Yonina, ben geleceğim. Geleceğin kendisiyim... Ziyan
·
76 görüntüleme
hamza okurunun profil resmi
ilk okuduğumda ben de gelecekteki yonina'ma yazacağım demiştim. daha iyisini yazacağım. benim için çok özel bir kitabın, en özel yerlerinden birisi olan bu sayfaları ona da kazıyacağım kalemimle.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.