Gönderi

"1920'li yıllarda, insanoğlunun yaşamasına elverişli olup da keşfedilmemiş bir toprak parçası olmadığı düşünülüyordu. Dünyanın en büyük ikinci büyük adası Yeni Gine, kaideyi bozan bir istisna olarak görülmüyordu. Misyonerler, ağaç dikiciler ve Avrupalı yöneticiler, yanıltıcı bir biçimde, hiç kimsenin adanın ortasına yayılmış düz bir hat şeklinde devam eden yüksek dağ zincirlerinde yaşayamayacağına ikna olduklarından, daima kendi kıyı ovalarında kalıyorlardı. Oysa her iki taraftan da görülebilen bu engebeli kabartı aslında bir değil iki dağ zincirinden oluşmaktaydı. İki dağ zincirinin arasında, çok sayıda bereketli vadinin geçtiği ılıman bir yayla bulunuyordu. Bir milyon kişi, kırk bin yıldan beri dünyanın kalanından uzak, bu yüksek topraklarda, taş devrindeki gibi yaşıyorlardı. Sır perdesi, çok önemli nehirlerden çıkan kollardan birinde altın bulununca aralandı. Hemen ardından gelen altına hücum, Michael Leahy adlı bağımsız bir Avustralyalı madenciyi kendine çekti ve 26 Mayıs 1930'da bir ortağı ve ovalardan hamal işçi olarak yanına aldığı bir grup yerliyle dağları keşfetmek üzere yola çıktılar. Dağa tırmanınca Leahy öte tarafta yemyeşil geniş bir manzara keşfetti. Gece olunca, şaşkınlığı korkuya döndü zira uzakta, burasının yaşanılan bir yer olduğunun kesin işareti olan nokta nokta ışıklar vardı. Uykusuz geçen gecenin ardından, Leahy ve ekibi silahlarını kuşandılar, geriye kalan son tepeyi de aştılar ve yüksek toprakların sakinleriyle iletişime geçtiler. Her iki taraf da şaşkındı."
Sayfa 23 - Bilge Kültür SanatKitabı okuyor
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.