Gönderi

Evlilik denen kurum insanların omuzlarına belli ki çok ağır yükler yüklüyordu. İstemedikleri hayatları yaşamaya mecbur bırakıyordu. ... Hele ki bu diyarda evlilik, iki eksik varlığın birbirine eklemlenmesinden oluşan bir ucubeydi. Erkeklerin ayakları, kadınların kanatları yol yakınken kırılıyordu. Büyürken evin içinde kendisine hiçbir sorumluluk verilmeyen adam, kendi ayakları üzerinde duramayacak kadar aciz oluyordu. Bu nedenle bir an önce ya evleniyor ya da kendisi beceremediğinden evlendiriliyordu. Oldu da karısı ölürse hemen yerine yenisini "alıyordu," çünkü kadın mal gibi alınıp satılan bir varlık olarak görülüyordu. Kadının durumu erkekten de beterdi. Okumasına ve eğitimine engel olunan ya da destek verilmeyen kadın kanatlanıp uçamayacak kadar güçsüz kalıyordu. Bu nedenle bir an önce ya evleniyor ya da evlendiriliyor, bir adama maddi olarak bağımlı ve muhtaç bırakılıyor, onun her türlü pis işini yapıyor, kendisi istesin ya da istemesin çocuk doğuruyor, anne olunca statüsü yükseltiliyor, çocuğun bakımı da onun üzerine yıkılıyor, varlığı sahte bir kutsallık kılıfı içine tıkıştırılarak tüm şikâyet etme hakkı kurnazca elinden alınıyordu.
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.