"HAT, kelimelere dansı öğreten adam," dedim. Gülümsedi. Küçümseyiciydi sanki bu gülümseme. Dudağının kıvrımından öyle anladım. Tatlı dudaklı kız diye düşündüm.
" Hat sanatı mı? Modası geçmiş eski zaman ucubesi. Arap hastalığı bir bitmedi şu milletin ya ona yanarım," diyiverdi.
"Hayır, hayır," dedim. Birinci hayır hat sanatına yaptığın anlamsız çıkışaydı, diyecektim, demedim. Diyemedim. "Hayır, hat sanatı değil, Hasan Ali Toptaş'dı HAT'la kastim. Hat sanatı değildi işte," dedim.